Vicken Cheterian Cenevre Webster Üniversitesi'nde uluslararası ilişkiler dersi veren Lübnan doğumlu bir gazeteci ve yazar. Ayrıca Cenevre Üniversitesi ve Londra SOAS Üniversitesi'nde ders vermiş bir dönem. Cheterian aynı zamanda İstanbul merkezli haftalık ‘‘Agos’’ gazetesinde köşe yazarıdır. 

Faktyoxla Lab. da zaten kendisinin ismini Agos gazetesinde yazdığı köşelerden tanıdı ve yazdığı köşe yazılarında belirttiği iddiaları araştırmağa karar verdi.

Öncelikle, bir konuya dikkat edelim: Ermenistan Ermenilerinin düştüğü içler acısı durum Ermenistan’da doğmuş Ermenilerin umrunda dahil değil. Eğer umurlarında olmuş olsaydı sıradan Ermeni vatandaşına diaspora Ermenilerinin yürüttükleri ve ısrarla destekledikleri bölge ülkelerine karşı toprak iddialarının ne kadar zarar verdiğini dikkate alırlardı. Ama almıyorlar ve gün geçtikçe bu iddialarında daha bir ısrarcı tavır sergiliyorlar. Gürcistan’a, Azerbaycan’a, Türkiye’ye, hatta bazı Ermenilerin Rusya’ya karşı toprak iddialarında bulunmaları ve yıllarca Azerbaycan topraklarını işgal altında tutmaları Ermenistan’ın bölgesel ve küresel tüm projelein dışında kalmasına neden oldu. Ama Vicken Cheterian gibi diaspora üyeleri Ermenileri bu konuyu önemsemiyorlardı. Zira, onların derdi hep Ermenistan Ermenilerinin diaspora güdümünde yaşaması olmuştu. Ve bu gün de aynı dertlerinin peşinden koşmağı sürdürüyorlar. 

Eğer sürdürmemiş olsalardı, en azından bir Ermeni aydını ve düşünürü olarak bay Cheterian’ın derdi kırk dört günlük savaştan sonra bölgede oluşmuş olan yeni konjektürde Ermenistan’ın durumunu belirlemek için çaba harcamak olurdu. Ama bay Cheterian bu işe koyulmak yerine, Erivan’da hala intikam peşinde olan bazı rövanşist güçler gibi Ermenistan Ermenilerine gaz vermek adına çeşitli yayın organlarında yazılar yazıyor ve bu yazılarında gerek Azerbaycan, gerekse de Türkiye Cumhurbaşkanlarına karşı kin kusuyor. Kusulan kinin ortaya çıkarmak amacıyla uydurulan bahaneler aslında o denli komik ki… Sadece, bay Ceheterian ve etrafında olup onunla aynı düşünceleri paylaşan kesimin iddialarına azacık göz atmak yeterli ki, bu iddiaların ne kadar gerçek ve ne kadar yalan olduğunu anlamanız mümkün olsun…

1.ci iddia: 1988’te Karabağ Ermenileri, Sovyet Azerbaycan’ından ayrılıp Sovyet Ermenistan’ı ile birleşmek istediklerini kararlı bir şekilde bildirince, “cevap” bir hafta sonra Sumgayıt kentinde Ermenilere karşı katliamlar biçiminde verildi.

Asılsız iddia: Zira, Ermenilerin Azerbaycanlılara karşı kullandıkları en büyük asılsız iddia Sumgayıt olaylarıdır. Oysa az çok tarihten haberi olan ve o bölgeyi tanıyan insanlar o günlerde Sumgayıt’ta neler olduğunu gayet iyi biliyor. Aslında Ermeni gazeteci ve düşünür Vicken Cheterian de gerçeklerden yana hareket eden bir gazeteci ve aydın olarak davranmış olsaydı, Agos gazetesinin dünkü sayında yayınlanmış ‘‘Türkiyeli entelektüellerin dayanılmaz sessizliği’’ isimli yazısında gerçekleri çarpıtma yöntemini kullanmazdı. Aslına bakılırsa, bu olayların bazı önemli noktalarını anımsamakta fayda var. Ayaklanmalardan birkaç gün önce, 100'den fazla aşırılık yanlısı sakallı ve siyah paltolu Ermeni “Sumgayıt'a gönderildi. Geceyi Dalga ve Sumgayıt otellerinde geçirdiler. 

Geleneksel olarak ‘‘Nalyotchik’’ diye isimlendirilen grubun üyeleri, halk arasında aşırılık yanlısı faaliyetler yürütmek için 27 Şubat'ta sokaklara döküldüler. Çoğunluğu deri ceketli bu meçhul kişilerin Sumgayıt’ın merkezi meydanında, çarşı ve alışveriş merkezi çevresinde toplanarak kendilerini Ermenistan'dan kaçan hemşerilerimiz olarak tanımladıklarına bizzat tanık olanlar hala sağlar.

Halk arasındaki propagandadan memnun olmayan fitneci grup, her türlü cazip vaatler ve para dağıtımlarıyla gençleri ve küçükleri sinsi niyetlerine alet etmeği başardılar. Kışkırtıcı konuşmaları dikkatlerden kaçmıyordu. Provokatörler, çeşitli sloganlarla kentte sağlıksız güçler topladı. Mitingler başladı ve Sumgayıt'ta yaşayan Ermenilerin her şeyine el koyulması yönünde çağrılar yapıldı. Şehrin ileri gelenlerinden bazıları halkı söylentilere kulak asmamaları ve tedbirli olmaları konusunda uyrsalar bile artık çok geçti ve düşman büyük bir fitne çıkarmıştı.

O andan itibaren, yasadışı eylemler gerçekleşti. 27-29 Şubat'ta şehirde olaylar kontrol edilemez bir hal aldı. Yerel yönetim durumu kontröl edemiyordu. Şehrin 41. semtinde, 2. ve 3. mikro mahallelerde, "Barış" ve "Dostluk" sokaklarında (isimlere dikkat edin!) asi çeteler toplanıyor, panik ve korku yayıyordu. Spontane akış trajik olaylara yol açtı. Ayrıca dövülen, sakatlanan ve öldürülen sakinler de vardı. Milis ve ordunun neden olayları gözlemci olarak izlediğini merak edenler herhangi bir işlem yapmadı.

Sonuç olarak 26'sı Ermeni olmak üzere toplam 32 kişi öldürüldü, 400'den fazla kişi yaralandı, 200'den fazla apartman yağmalandı, 50'den fazla kültür tesisi tahrip edildi, 40'tan fazla araba yakıldı, kısacası şehirde o zaman 7 milyon ruble veya fiyatlarda 10 milyon dolar tutarında hasar oluşmuştu...

Suçun SSCB Başsavcılığı tarafından soruşturulması sırasında 444 kişi mahkemede cevap vermek zorunda kaldı ve 400 kişi 10-15 gün süreyle gözaltında tutuldu. Bir kişi, Ahmed Ahmedov idama mahkum edildi. Ermenilerin ısrarı üzerine bu karar Moskova'da alelacele uygulandı. Zeki bir aileden gelen Taleh Ismayilov'un da ana organizatör olarak damgalandığını ve 15 yıl hapis cezası aldığını da belirtmek gerekir. Cezasını "siyasi mahkum" olarak çekmek üzere Tiflis'e gönderildi ve bir yıl sonra öldü.

Sumgayıt katliamlarının aktif organizatörleri olan Ermeni Ohanyan, Samoilov ve Pavlovski'nin isimleri uzun süre basından gizli tutuldu. Olayların organizatörleri olarak ağır bir şekilde cezalandırılanlar Azerbaycanlılardı, ancak tartışılmaz gerçekler ve tanıkların ifadeleri, asıl "kaptan"ın iki kez hüküm giymiş Ermeni Eduard Grigoryan olduğunu gösteriyor. 

Planlanan provokasyonun faili olarak bilinen Grigoryan, "Paşa" lakabıyla ünlüydü. Ayrılıkçı ‘‘Krunk’’ Derneği'nin aktif bir üyesiydi. Kana susamış adam gizlice kendini ulusunun bir kahramanı olarak gördü. Olaylardan önce, talimat almak için defalarca Hankendi'yi ziyaret etti. Beli bağlı olduğu için hiçbir şeyden korkmuyordu. Kanlı eylemlerde, Grigoryan kişisel bir "örnek" oluşturdu, altı Ermeni'yi öldürdü ve birkaç Ermeni kızına tecavüz etti. Suç çeteleri onun liderliğinde hareket etti. Paşa lakaplı bu azılı katilin yağmalama ve suç gruplarını öldürmedeki adresleri, Krunk'a üyelik aidatı ödemeyen Ermenilerin daireleriydi. Bu yüzden Sumgayıt’ta 1988’te gelişen olayları Azerbaycanlıların yaptığını iddia etmek asla doğru değildir ve tamamen yalandır.

2.ci iddia: Osmanlı Ermenilerini yok ettikten yüzyıl sonra Türkiye’nin Ermenilere karşı başka bir savaş açmasına herhangi bir entelektüelin sessiz kalması siyasi anlamda tarafsızlık değildir. Gerçekte, çatışmanın başlangıcından itibaren Türkiye Ermenistan’ın karşısında yer alıp Azerbaycan’ı destekleyerek taraflı davranmıştır.

Yalan: Aslına bakılırsa, bu iddiayı üç farklı açıdan ele almak lazım. Osmanlı’nın Ermenileri yok etmesiyle ilgili iddiaların diaspora Ermenilerinin tabiri caizse ekmek teknesi olduğu artık yıllardır kimseye sır değil. Türkiye Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan sözde Ermeni soykırımı konusu ve 1915 olayları masaya yatırılırken ve gündeme taşınırken, hep bir cümle sarfediyordu: Tarihcilerden oluşan ortak bir heyet kurulsun, arşivler açılsın ve her şey incelensin! Tabii ki, soykırım iddialarında bulunan Ermeniler ve onların arkasında bulunan güçler sayın Erdoğan’ın önerisine deyim yerindeyse kulaklarını tıkadılar. Neden mi?! Yanıt gayet açık ve net, çünkü Osmanlı’nın Ermenilere karşı soykırım yaptığı iddiasını çürütecek o kadar kanıt var ki, elde! Bırakın arşivlerin açılmasını, sadece bir heyet oluşturulup Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki Ermeni mezaliminden etkilenen, toplu mezarların bulunduğu Türk köyleri ziyaret edilirse, kimin kime soykırım yaptığı açık ve net ortaya çıkacaktır.

      İkinci bir taraftan baktığınızda, Türkiye’de yıllardır sözde Ermeni soykırımı iddialarını destekleyen kişilerin kimliğini, onların nerden destek aldığını, hangi güçlerce beslendiğini herkes biliyor. Çeşitli ulus ötesi fonlar aracılığıyla bölgede varolacak konjektörü değiştirmeği, Türkiye’yi yalnızlaştırmayı ve itibarsızlaştırmayı, bağımsız hareket etmeye başlayan Türkiye’yi tekrar eski günlerine geri götürmeyi amaçlayan bu güçler zaman zaman Türkiye’nin içinde çeşitli dernekler, vakıflar kurdurarak, platformlar oluşturarak, sol marjinal güruhu destekleyerek Türkiye’de hala Ermeni karşıtlığı varmıi gibi bir hava estirme gayretindeler. Gazeteci Hırant Dink’in öldürülmesinden sonra diaspora Ermenileriyle bu dışarıdan destek alan vakıf ve dernekler o kadar iç içe geçmiş durumdalar ki, işte şimdi bay Cheterian yüzünü dönüyor bu vakıfların ve derneklerin başındaki kişilere: ‘‘Ve olmuyor, beyefendiler, sadece HEPİMİZ HIRANTIZ! diye haykırmakla yetinemezsiniz. Yıllardır size ödenen paraların hakkını verin!’’ – diyor. Sol entellektüel kesimin Ermeni seviciliğinin son dönemlerde ‘‘aman, bize ne Ermenistan’dan?!’’ demeğe dönüşmesi, sanırım diaspora Ermenilerinin arkasındaki güçleri rahatsız etmiş olacak ki, şuan Türkiye’de yıllardır 24 Nisan yaygarasından beslenenlere seslenir hale gelmişler.

Öte yandan, Türkiye devleti asla ve asla Ermenistan’ın karşısında olmamış, bay Cheterian’ın söylediklerinin tam tersi bölgede barışın ve istikrarın var olmasından yana tavır sergileyerek Ermenistan’ın civar ülkelere karşı toprak iddialarından vazgeçmesini ve biran önce işgal ettiği Karabağ topraklarından çıkmasını istemiştir. Bu istekleri 1915 tehcirinin, ya da diaspora Ermenilerinin arkasındaki güçlerin iddia ettiği gibi sözde Ermeni soykırımı’nın devamı olarak nitelendirmek ve Türkiye devletinin Ermenistan’ı  zor durumda bırakması, Azerbaycan’ı desteklemesi gibi acitasyon üretmek yerine, bay Cheterian bu güne kadar Türkiye’ye karşı Erivan’ı sözde soykırımla bağlantılı her tür talepten vaz geçirmek için çalışmış olsaydı, kendi ulusuna daha fazla iyilik yapmış olmaz mıydı?!

3.cü iddia: Türkiye katı soykırım inkârından uzaklaşmaya başladığında, bunun Azerbaycan devlet ideolojisi haline geldiğini görüyoruz. Azerbaycan’daki devlet propagandası sadece 1915 Ermeni Soykırımı gerçeğini reddetmekle kalmıyor, aynı zamanda inkârcılığın en geleneksel halini gösterip Ermenileri fail olarak nitelendiriyordu.  Resmî Azerbaycan propagandasında, Ermenilerin canavarlaştırılması devam etmektedir; Bakü’de yakın zamanda açılan utanç verici Savaş Ganimetleri Parkına bakınız.

Yalan: Bilenler bilir ki, ne Azerbaycan’ın, ne de Türkiye’nin dış politikasında komsularına karşı nefret ve kin kusma tarafı asla mevcut olmamıştır. Tam tersi, her iki ülke her zaman civar devletlerle iyi ilişkiler içinde olmayı tercih ederek, asırlardır var olan ‘’Komşu komşunun külüne muhtaçtır’’ atasözünden yola çıkarak, bölgesel ve küresel yapılanmalarda beraber hareket etmeye çaba harcıyorlar. Ve bölgede her iki ülkenin de sorun yaşadığı ülke Ermenistan ise, o zaman bay Cheterian’ın dönüp Ermenistan’ın uyguladığı iç ve dış politikayı değerlendirmesi sanırım bu ülkenin yararına olacaktır. Türkiye’nin Ermenilerin arkasındaki güçlerin ortaya attıkları 1915 olaylarıyla ilgili tavrı net ve ortada, yukarıda da belirttiğimiz üzere, üç beş Ermeni yanlısı, dış güçlerin desteğiyle hareket eden sözde aydınların tavırları demek Türkiye’nin resmi devlet politikasından vaz geçmesi anlamına gelmemeli. Türkiye’nin ve Azerbaycan’ın bölgenin sosyoekonomik ve sosyopolitik açıdan gelişimini ve bölge ülkelerinin bir bitin halinde olaylara katılımını sağlayacak yeni 3 + 3 projesinden bahsettiği bu günlerde bay Cheterian’ın hala ısrarla yıllardır olduğu gibi 1915 olaylarını ısıtıp bizlere boyat yemek olarak sunması sizce de ilginç değil mi?!

Bay Cheterian, ‘‘Resmî Azerbaycan propagandasında, Ermenilerin canavarlaştırılması devam etmektedir’’ – diyor. Peki, Hocalı’da soykırım gerçekleştiren, insanları yerlerinden, yurtlarından süren, işgal ettikleri bölgeyi yerle bir eden Ermenileri nasıl nitelendirmemizi uygun görüyor sayın Cheterian? Eğer gazeteci yazar bu iddiaları ilk kez seslendirmiş olsaydı, o zaman biz bu idiaları bir rastlantı olarak niteler, fazla dikkate almazdık. Ama, 10 Aralık 2020 günü Bakü’de gerçekleşen Zafer Töreni’yle ilgili yazmış olduğu zehir zemberek ‘‘Bakü caddelerinde simgelerin resmigeçidi’’ yazısını okuduktan bu iddianın öyle rastgele bir idda olduğunu netleştirdik.

Türkiye Azerbaycan kardeşliğinin ilelebet olmasını doğal olarak bir tehdit olarak algılayan Cheterian ‘‘Savaş Ganimetleri Parkı’na bakınız’’ derken, bu kardeşliğin ileri safhaya taşınmasından rahatsız olan, Ermenileri de zamanında bu yüzden bölgeye getiren güçlere de mesaj vermiş oluyor. Yani, Azerbaycan kendi topraklarını işgalden kurtardı ve sizin verdiğiniz silahlar bizim işimize yaramadı ve hepsi de şuan Savaş Ganimetleri Parkı’nda sergileniyor.

Genel olarak, Ermeni konusunu propoganda malzemesi yapan tüm Ermeniler gibi gazeteci yazar Vicken Cheterian da sürekli yalan iddialar ortaya atarak ortalığı karıştırmak için çaba harcıyor. Bu yazısında ortaya attığı iddialar da tamamen yalanlardan ibaret olup Türkiye ve Azerbaycan kardeşliğini kendince zor duruma sokmağı amaçlamaktadır.