Tanınmış yayın kuruluşu olan "Newsweek" dergisi Stefan Pechdimalci isimli yazarın "Dağlık Karabağ'daki Ermeni kiliselerinin korunması barışın temel şartı olmalıdır" başlıklı yazısında Azerbaycanla ilgili ciddi çarpıtmalar, asılsız suçlamalar ve yanlış bilgilerle süslenmiş bir makalesini yayınladı.

Faktyoxla Lab. (Teyit Laboratuvarı) o yazıdaki iddiaları araştırdı.

Öncelikle şunu belirtelim ki bu çalışma, "Newsweek" gibi tanınmış bir medya kuruluşunun medyanın iki temel ilkesini (medyanın tarafsızlığı, bilginin soruşturulması ve aydınlatılması olmadan yayılması) ağır bir şekilde ihlal ettiğini ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır.

a) "Medyanın tarafsızlığı ilkesinin ihlali"

Bunun için öncelikle yazarın kimliği hakkında kısa bir bilgi vermemiz gerekiyor. Yazar Stefan Pechdimalci San Francisco'da doğdu.

Son 7 yıldır "Yahoo", "CBS Interactive"de iletişim direktörü, "Sparkpr"da direktör ve son olarak "Edelman Earned Media"da kıdemli başkan yardımcısı olarak çalıştı. Kaynak

(Edelman'ın COP29 karşıtı kampanyaya katılımına ilişkin ayrıntılı araştırmamızda sunacağız)

Dikkat! Pek çok kaynakta Stefan Pechdimalci'nin (her ne kadar adı ve soyadı Ermeni kimliğini ortaya koymasa da) sözde "Ermeni soykırımı"ndan kaçıp "hayatını kurtaran" kişinin torunu olduğu ve Amerikalı Ermenilerin ilk temsilcilerinden olduğu belirtiliyor.

Konuya milliyetçi bir bakış açısıyla değil, tamamen profesyonel medya perspektifinden yaklaşıyoruz. Yani bu şahsın ister "Karabağ"la ilgili, ister Osmanlı Türkiye'sinde geçen yüzyılın başında yaşanan olaylarla ilgili yazdığı yazıları "ilgililerin" taraflı iddiaları olarak kabul etmeliyiz. Bu konularda ‘‘Newsweek’’, ‘‘Muckrack’’ gibi yayın organlarında yazdığı makalelerin tek taraflı ve önyargılı algılanmasında etnik kimliğinin olağanüstü bir rolü vardı.

b) Yanlış ve sahte bilgilerin araştırılmadan ve doğrulanmadan yayılması

Yazıda bahsedilen ana iddiaları açıklayalım:

1) Yazar, yazısında "tartışmalı bölge Dağlık Karabağ (Artsakh)" ifadesini kullanıyor.

Öncelikle "Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi" ("Dağlık Karabağ" ifadesi de Rusça tercümesinden alınmıştır, ed.) Sovyetler Birliği'nin kuruluşundan 3 yıl sonra (aynı zamanda ilk demokratik cumhuriyet olan Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin çöküşünden üç sene sonra) Azerbaycan'ın Karabağ olarak bilinen coğrafi bölgesinde yaratılmış, gelecek nesiller için sorun oluşturmaya yöenlik bir konudur. Şu anda böyle bir yapı mevcut değil. O bölgeye Azerbaycan'ın Karabağ ekonomik bölgesi deniyor. "Artsakh", 1991-1994 yılları arasında Ermeni terör gruplarının işgal ettiği Azerbaycan topraklarında kurulan ve hiçbir devlet (hatta Ermenistan dahil) tarafından tanınmayan sözde terörist cuntaya verdikleri isimdir ve 28 yıldır varlığını sürdürdüğü iddia edilmkekteydi.

Azerbaycan'ın Karabağ ekonomik bölgesi, hiçbir resmi belgede, BM kararlarında ve uluslararası ilişkilerde "tartışmalı bölge" olarak tanınmamakta ve sözde ‘‘Artsakh" ismi, ayrılıkçı Ermeniler ve önyargılı kesimler, aynı zamanda onlara yakın yandaş "Batı medyası" dışında kimse tarafından kullanılmamaktadır. Karabağ'da Ermeni nüfusunun yaşadığını kabul etsek bile bu, o toprakların kendilerine ait olduğu anlamına gelmemelidir. Yazar Stefan Pechdimalci'nin yaşadığı California(ABD), Marsilya(Fransa), Krosnodar(Rusya) gibi dünyanın çeşitli bölgesinde Ermeni nüfus nispeten baskın olduğu gibi, Azerbaycan'ın Karabağ ekonomik bölgesinde de benzer bir durum yaşandı. Tek farkla, ne California'da, ne Marsilya'da, ne de başka ülkelerde yaşayan Ermeniler başka ülkelerin desteğiyle silahlanmamış, o bölgedeki yerli halkı yaşadıkları topraklardan zorla sürmemiş ve yerel halka karşı soykırım ("Hocalı soykırımı") uygulamamışlardı. O yerlerin hiçbirinde yerli halka karşı Ağdaban soykırımı, Karadağlı soykırımı, ya da Hocalı soykırımı gibi soykırımlar gerçekleştirilmedi.

2) Yazar, Hıristiyanlığı kabul eden ilk milletin "Armenia" olduğunu belirtiyor. (MS 301'de Hıristiyanlığı benimseyen ilk ulus olan Ermenistan'ın kimliği ve kültürü, Hıristiyan inancıyla yakından tanımlanmıştır, bu da bu tarihi sembolleri bir halk olarak hayatta kalmaları için çok önemli kılmaktadır).

Tamamen asılsız ve manipülatif bir iddia.

Öncelikle "Armenia" diye bir millet veya halk yoktur. "Hay/hayk" (Ermenilerin kendilerine verdiği isimle), "Armenian" (İngilizce'de söylendiği gibi), "Armyanin" (Rusça'da) ve "Ermeni" (Azerice/Türkçe'de) vardır.

"Ermenistan" kelimesinin kökeninin etimolojisine bakarsak, bu kelimenin kökü olan "Arima" kelimesinin eski Yunan kaynaklarında da bulunduğunu görürüz. (Richard Talbert, ed. (2000). Barrington Atlas of the Greek and Roman World. Princeton University Press. s. 66 ve eşlik eden rehber notları. ISBN 978-0-691-03169-9.) Typhon, Zeus'un rakibi Antik Yunan mitolojisinde "yeraltı bölgesi" olarak anılır. Homeros'un İlyada'sında Arimoi diyarındaki bu yer "Typhon Salonu" olarak tanıtılır. Tarihçi Callisthenes (M.Ö. 4. yüzyıl), Arimo ve Arima dağlarındaki, daha doğrusu Kalika nehri yakınındaki Corikian mağaralarının çevresindeki Arimaean topraklarını gösterir.

Türkiye'nin bugünkü Karaman ilinde Ermenek adında bir şehrin bulunması tesadüf değildir. "Bisutun Yazıtları"nda (M.Ö. 520) Armini (Ermenistan) kelimesi "yükseklik", "yukarı ülke" olarak sunulmaktadır. Urartu kaynaklarında (M.Ö. 7. yüzyıl) "Arme", Dicle ve Fırat nehirlerinin üst kısımları arasında kalan bölge olarak belirtilmektedir. Daha sonra Strabon, Arimo'yu Kilikya ve Suriye topraklarına yönlendirir ve Aromoi'ye Suriyeli Aramoens (Aramiler) adını verir.

Profesör J. Campbell (J.Campbell "The Hittites. They Inscriptions and its History", Montreal, Toronto, 1890), "Armini" kelimesinin Arima/Arimi/Erme kabilelerinin adından türediğini göstermektedir. Bu kabileler Nairi halkları grubuna dahildir. Eski Mısırlılar onlara Mezopotamyalı Naharaim adını verdiler. İbranice metinlerde "Aram Naharaim", Asur kaynaklarında ise Nairi olarak geçmektedir. Daha sonra günümüzle hiçbir ilgisi olmayan "Selanik Ermenistan’ı" ve "Tesalya Ermenistan’ı" ifadelerine rastlanıyor. Hatta Herodot, Selaniklilerin "barbar dili" olarak adlandırdığı bilinmeyen bir Pelasgi dili konuştuklarını yazmıştır. Bahsedilenleri kanıtlayacak yeterli kaynak (I.Dyakonov, J.Campbell ve diğerleri) mevcuttur.

Derinliğe inmeden, tarihi kaynaklara atıfta bulunarak şunu belirtelim: "Ermenistan" bir coğrafi bölgenin adıydı ve o bölgede farklı halklar yaşıyordu ve tüm bunların şimdiki Ermenistan, Armenia, Hayastan (Ermeniler kendi ülkelerini böyle isimlendiriyorlar) ile hiçbir ilgisi yok.

"Strabon'un Haritası"

Kaynaklardan, 301 yılında "Armenia"nın Büyük Roma İmparatorluğu'nun vasal kolonisi olduğu bilinmektedir. Bu vassallığı kontrol eden Tridatus, Roma'ya olan bağlılığını göstermek için Hıristiyanlığa geçenlere karşı acımasız bir zulüm başlattı. Bu, ne 301'de ne de 302'de güncel olaylarla hiçbir ilgisi olmayan, Ermenistan denilen bölgede Hıristiyanlığın devlet tarafından resmi olarak kabul edildiğine dair mitleri ortadan kaldırmaktadır. Tarihsel gerçekler, Hıristiyanlığın ilk döneminde "Armenia" olarak adlandırılan coğrafyada bu dinin mensuplarının bulunmadığını doğrulamaktadır. Bu arada şunu söyleyelim, her ne kadar Ermeni Kilisesi'nin temeli Gregory tarafından atılmış olsa bile  (bu nedenle Gregoryen Kilisesi olarak anılıyor), bu gerçek başlı başına çelişkilidir. Çünkü Gregory bir havari değildi ve kiliseye Apostolik kilisesi denemezdi. Son nokta, Hıristiyanların kutsal kitabı olan İncil'de ne Armenia'nın, ne de "Ermeni", "hay", "hayk" gibi ifadelerin bulunmasıdır ki, bu da yeterince düşündürücü bir gerçek olarak değerlendirilmelidir.

3) Yazar, Karabağ'daki Ermeni Hristiyan anıtlarının bin yıllık bir tarihe sahip olduğunu, Reuters ve İncil Müzesi'ne göre 400 Ermeni kilisesinin/dini eserinin saldırıya uğradığını ve vandalizm tehdidi altında olduğunu belirtiyor.

Tamamen yanlış bilgidir. Öncelikle Ermenilerin Karabağ'daki varlığının tarihi 1828'den öteye gitmiyor. Bu konuda yeterli bilgi mevcut, bu yazının ana konusu olmadığı için sadece bir alıntıyla yetinmek durumundayız. Rusya'nın Tahran Büyükelçisi ve aslen St. Petersburglu olan Rus bilim adamı N. Shavrov, Ermenilerin yaşadıkları bölgeye daha sonra gelmeleriyle ilgili görüşlerini şöyle dile getirdi: "... Biz sürece Rusları Transkafkasya'ya yerleştirerek değil, diğerlerini buralara yerleştirmekle başladık 1826-1828 savaşından sonra, 1828-1830 arasındaki iki yılda, Ermeni nüfuzunun az olduğu Gence ve Erivan vilayetleri ile en verimli topraklara sahip olan Tiflis ilinin Borçalı, Ahalçiki ve Ahalkalek bölgelerine 40.000'den fazla İranlı Ermeni ve 84.000 Türkiyeli Ermeni yerleştirildi. Resmi olarak yerleşik 124.000 Ermeni sayısının, gayri resmi yerleşiklerle birlikte 200.000'i aştığını kabul etmek gerekir. Bu yüzyılın sonunda Transkafkasya'daki 1,3 milyon Ermeni'nin 1 milyondan fazlası bu bölgenin yerli halkı değildi, bizim tarafımızdan iskan edilmişti...".( kaynak)

Sahte Ermeni dini anıtlarından değil, tarihi Alban tapınaklarından bahsediyorsak, o zaman evet, Azerbaycan topraklarında Ermenileştirilmiş, yani yapı modeli değiştirilmiş Alban anıtlarının sayısı 400 değil 54-56'dır. Bu anıtların yapısı, şekli ve Eski Alban topraklarına tarihi aidiyeti hakkında yeterli tarihi belge mevcut olup, Azerbaycan devleti, egemenliğine tamamen kavuştuktan sonra bu anıtların devlet tarafından korunmasına karar vermiştir. Söz konusu dini eserlerin detaylı bir çalışmasını yakın zamanda sitemizde sunacağız.

Anıtların "değiştirilmesi" ve "Ermeni mirasının" silinmesi konusuna gelince, bu iddiaya yazarın da değindiği bir gerçekle cevap verelim.

Yazar, Azerbaycan'ın Şuşa şehrinin kontrolünü ele geçirmesinden sonra (burada yazar sözde "Şuşi" kelimesini kullanıyor), Kutsal Kurtarıcı tapınağının (Ermenice Gazanchetsots) restorasyon adı altında tamamen yıkıldığını yazıyor.

Tamamen yanlış ve sahte bir bilgidir.

Kazançi Kilisesi tarihi kaynaklara göre 1722 yılında bugünkü Kazançi Kilisesi'nin yerine Alban mimarisine ait tek nefli bir tapınak inşa edilmiştir. 1858 yılında Rus komutanlığının emriyle bu tapınağın yanına bir çan kulesi inşa edilmiş ve bina dindar Rus askerlerine verilmiştir. Kilisenin üzerinde asılı olan çan, Şuşa'daki Rus komutanlığının isteği üzerine Rusya'nın Tula kentinde yapılmış ve ordunun yardımıyla Şuşa'ya getirilmiştir. Bunu Ermeniler de itiraf ediyor. Ancak Alban tapınağının boyutunun küçük olması nedeniyle o dönemde asker sayısı fazla olduğundan kilise gibi askerlerin talebini tam olarak karşılayamıyordu. Bir başka efsaneye göre o dönemde Alban tapınağının paralelindeki Hanlık Divanhanesi de Rus askerlerinin ibadeti için kullanılıyordu. Böyle bir karışıklığın mevcut olması, Rus askerlerinin ibadeti için bir kilisenin inşasını gerektirdi.

1868-1887'de bu Alban tapınağını yıktılar ve kalıntıları üzerine Rus Slav kilise mimarisi tarzında yeni bir kilise inşa ettiler.

Tapınağın geçen yüzyılın ortalarında, yani Ermeni Silahlı Kuvvetleri tarafından işgal edilmesinden önce çekilmiş bir fotoğrafı:

 Bu, Ermeni Silahlı Birliklerince Şuşa şehrinin işgal edildiği gün Ermeni gazetecilerin çektiği bir fotoğraf:

Azerbaycan devletinin tarihi-dini eserlere karşı tutumu işte böyledir...

Şuşa'daki Kazancı kilisesinin restorasyonu, Azerbaycan devletinin Hıristiyan mirası da dahil olmak üzere kendi topraklarındaki kültürel mirasa gösterdiği ilgiyi kanıtlamaktadır.

Yazarın Laçın'daki "Kutsal Göğe Yükseliş Kilisesi"nin (yazıda şehrin adı "Berdzor" olarak anılıyor) yıkılacağı yönündeki söylentisi manipülasyondur. Açıklığa kavuşturuyoruz:

18 Mayıs 1992'de Azerbaycan'ın kadim şehri Şuşa'nın işgalinden 10 gün sonra Ermenistan Silahlı Kuvvetleri, Laçin bölgesini işgal ederek sivilleri şehit etti, diğerleriniyse evlerinden uzaklaştırdı. 

1998 yılında Ermeniler, evinden zorla yerlerinden sürülen Laçınlı Gubad İbrahimov'un evini yıkarak adı geçen kiliseyi inşa ettiler. Aşağıda 1988 yılında Azerbaycan yerel yetkilileri tarafından Gubad İbrahimov'a verilen belgelerin kopyaları ve inşaatın Ermeniler tarafından yapıldığını doğrulayan fotoğraflar yer almaktaydı:

Bunlar Gubad İbrahimov'a verilen belgelerin kopyaları:

Bu da araziye inşa edilmesi beklenen kilisenin bulunduğu yerden bir fotoğraf:

Bu da inşa edilen kilisenin fotoğrafı:

Göründüğü üzere, Laçin'de inşa edilen kilisenin 26 yıllık bir geçmişi vardır ve bu kilise, memleketinden kovulmuş bir kişinin evi yıkılarak yapılmıştır.

4) Yazarın "20. yüzyılın ilk soykırımının, 1,5 milyon Ermeni'nin Osmanlılar tarafından sistematik bir şekilde yok edilmesi" iddiasına gelince, bu konuya detaylı olarak değinmeyeceğiz. Türk olmayan yazar Jeremy Salt'ın Stefan Pechdimalci'nin aynı "Newsweek" yayınında 17 Aralık 2023'te yayınlanan "Atatürk'ün Mirasının Gerçek Anlamı" başlıklı makalesinde yazdığı cevap yeterlidir.

Solt şöyle yazıyor: "Ermeniler sistematik olarak yok edildi" ifadesi yanlıştır. Bu suçlama kesinlikle Jön Türklerin bütün Ermenileri öldürmek için bir araya geldiklerine dair "güvenilir kaynaklar" tarafından uydurulmuş bir iddiadır, ancak yanlışlığı uzun yıllar boyunca kanıtlanmıştır. Bugünkü Türkiye'nin güneydoğusunda gerçekten de Ermeniler öldü. Bazıları hastalıktan, bazıları zor yaşam koşullarından ve çoğu da savaşlardan dolayı hayatını kaybetti. Ama tam 2-3 milyon Türk, Kürt ve diğer Müslüman gruplar da soykırıma uğradı. Batılı tarihçiler bu konuyu göz ardı ettiği sürece, Ermenilerin Müslümanlara karşı geniş çaplı bir soykırım yaptığı asla gözden kaçırılmamalıdır."

Sonuç:

• "Newsweek" yayınında yer alan Stefan Pechdimalci isimli yazarın "Dağlık Karabağ'daki Ermeni kiliselerinin korunması barışın temel şartı olmalıdır" başlıklı yazısı ciddi çarpıtmalar, yanlışlıklar ve yalanlarla süslenmiş taraflı ve Azerbaycan laeyhıne bilgiler içeren bir yazıdır.

• Bu makaleyi yayınlayan "Newsweek", medyanın tarafsızlık ve bilgilerin doğrulanmadan yayılması gibi temel ilkelerini ihlal etmiştir;

• Stefan Pechdimalci bu yazısında 7 yanlış bilgi yaymış, 3 olayda bölgelerin isimlerini çarpıttı, 4 kez de Azerbaycan'a yönelik asılsız ve alakasız suçlamalarda bulunmuştur.