Kağıt üzerinde kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzalan sözleşme, suistimaller sebebiyle sık sık gündeme geliyor. Geçtiğimiz yıl son olarak Resmi Gazete’de yayınlanan Cumhurbaşkanı kararı ile iptal edilen İstanbul Sözleşmesiyle ilgili vatandaşların merak ediyorlar/neden iptal edildi? Gibi sorulara yanıt aramaya başladı. Peki, İstanbul Sözleşmesinin 6284 özelinde tartışmalı maddeleri ve bu maddelerin zararları neler? Ne zaman, kim imzaladı? İstanbul Sözleşmesi nedir? İşte detaylar...

Faktyoxla Lab. olarak İstanbul Sözleşmesi’ni ve iptal edilme nedenlerini araştırdık.

İstanbul Sözleşmesi doğrultusunda çıkarılan 6284 Sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'a göre devlet, şiddetten şikâyetçi olan kadına, dilerse çocuklarıyla birlikte barınma imkânı veriyordu. Süreç sona erene değin maddi yardım sağlıyor, iş ve hatta kimlik değişikliği yapmak isterse yardımcı oluyordu. Şiddet uygulayan hakkında en az bir ay süreyle uzaklaştırma kararı alınıyordu.

İstanbul Sözleşmesi zararları da oldukça merak ediliyor. Sözleşmenin getirdiği 6284 Sayılı Kanun'da muallaklıkta olan bir şiddet tanımı var. Şiddet görme ihtimalini hissettiren her şey fiziksel şiddet ile eşdeğer tutuluyor. Bu da şiddet görülmediği takdirde şiddet uygulandığı söylenerek yetkililerle irtibata geçip baba, eş, abiyi polis eşliğinde evinden aldırtabiliyor. Bu da her hangi bir fiziksel şiddetin veya tehdidin söz konusu olmadığı durumlarda, aile arasındaki en küçük anlaşmazlık adli bir vakaya dönüştürülüyor. Devlet direkt mahrem alana girerek evin erkeğini suçlu buluyor. Bunun da pek sağlıklı sonuçlar doğurmadığı medya yansıyan haberlerden görülüyor.

İstanbul Sözleşmesinin iptal edilme isteklerinden biri de eşcinsel evliliklerin meşrulaştırılmaya çalışılması. Sözleşmenin, aile yapımıza “dinamit” niteliğinde olduğunu belirten uzmanlar, “Femi-faşist zihniyetle” hazırlanan ve eşcinsel evliliklere yasallık getirmeyi hedefleyen sözleşmenin iptal edilmesi istiyor. Sözleşmede yer verilen “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği” kavramı bugün Türkiye’de LGBT lobilerinin nasıl rahatça çalıştığını gözler önüne seriyor.

İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetle mücadele amacıyla 11 Mayıs 2011'de İstanbul'da imzaya açılan bir Avrupa Konseyi sözleşmesi. Mart 2019 itibarıyla toplam 46 devlet ve Avrupa Birliği tarafından imzalandı. Türkiye ise 12 Mart 2012'de sözleşmeyi onaylayan ilk ülke oldu.( Kaynak)

Türkiye’nin ardından 2013-2015 yılları arasında 18 ülke (Andorra, Arnavutluk, Avusturya, Bosna-Hersek, Danimarka, Finlandiya, Fransa, Hollanda, İspanya, İsveç, İtalya, Karadağ, Malta, Monako, Polonya, Portekiz, Sırbistan, Slovenya) daha sözleşmeyi tanıdı. Özellikle Türkiye’de birçok tartışmanın kapısını aralatan İstanbul Sözleşme 1 Ağustos 2014'te yürürlüğe girdi ve 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından feshedildi.( Kaynak)  

Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, sosyal medya hesabından, Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmesine ilişkin açıklama yaptı. Altun, şunları kaydetti:

"Dünden bugüne Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde kadınların toplumsal, ekonomik, siyasi ve kültürel hayata daha fazla katılmaları için verdiğimiz mücadeleyi kararlılıkla sürdürüyoruz. Kadınlar, hayatın nesnesi değil öznesidir! Her zaman 'Güçlü Kadın Güçlü Türkiye' diyeceğiz."( Kaynak)

Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk, Twitter hesabından yaptığı açıklamada, "2002’den bu yana Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ülkemizdeki tüm kadınların siyasi, ekonomik ve sosyal hayata katılımını desteklemek için önemli düzenlemeleri hayata geçirdik. Kadın haklarının teminatı, Anayasamız başta olmak üzere, iç mevzuatımızdaki mevcut düzenlemelerdir. Hukuk sistemimiz ihtiyaca göre yeni düzenlemeleri hayata geçirebilecek kadar dinamik ve güçlüdür." ifadelerini kullandı.( Kaynak)

Anadolu Yayıncılar Derneği tarafından gerçekleştirilen ‘Anadolu Soruyor’ programına konuk olan AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Kurtulmuş, İstanbul Sözleşmesi’nin imzalanmasını doğru bulmadığını belirterek, usulüne uygun sözleşmeden çıkılabileceğinin sinyallerini verdi. Kurtulmuş, “İstanbul Sözleşmesi’nin üzerinde çalışmış biri olarak, sözleşmenin imzalanmasını doğru bulmuyorum. Bu metnin içerisinde iki tane önemli husus var. Dikkat çekmemiz gereken ve bizimle asla uyuşmayan. Bunlardan birisi toplumsal cinsiyet meselesi ve cinsel yönelim tercihi. Sözleşmenin içerisinde yer alan ’sözde namus, ahlak gibi konularla mücadele etmek hükümetlerin meselesidir’ diye bir kavram geçiyor. Bunlar asla kabul edilebilir konular değildir. Birtakım aile değerlerindeki zedelenmelerin ortaya çıkması tek başına İstanbul Sözleşmesi’nden kaynaklanan bir durum değildir. İstanbul Sözleşmesi yanlış bir şeydir. İstanbul Sözleşmesi olmazsa kadına karşı şiddet artar tezi de yanlıştır.’’ – dedi.( Kaynak)

Aile Akademisi Derneği tarafından 2019 yılının temmuz ayında yayımlanan raporda, uzun süredir gündemde olan ve nihayetinde iptal edilen İstanbul Sözleşmesi'nin neden iptal edilmesi gerektiği 10 madde halinde gerekçeleriyle birlikte sıralanıyor.

İstanbul Sözleşmesi'nin merkezinde toplumsal cinsiyet eşitliğinin olduğu, toplumsal cinsiyeti savunanların yanlı olduğu, sözleşmede ele alınan şiddetin belirsiz olduğu, "cinsel yönelim" ve "cinsel kimlik" kavramlarının ise legalleştirildiği vurgulanan raporda, sözleşmede şiddetin önemli bileşenlerinin görmezden gelindiği, sözleşmenin uygulandığı yıllarda şiddeti önleyemediği, sözleşme ile arabuluculuğun yasaklandığı, sözleşmenin dünyanın pek çok yerinde tepkiyle karşılandığı hatırlatıldı.

Sözleşmede feminist ideolojinin dili ön plandadır. Sözleşmenin "kadınlara yönelik şiddetin, erkeklerin kadınlar üzerinde tahakküm kurmasına ve kadınlara yönelik ayrımcılığa neden olan ve kadınların tam ilerlemesini engelleyen ve kadınlar ile erkekler arasındaki tarihsel eşitlikçi olmayan güç ilişkisinin tezahürü olduğunun bilincinde olarak" hazırlandığı ifade edilmiştir.

Ayrıca, Sözleşmede ifade edilen cinsel yönelim ve cinsel kimlik ifadeleri, Avrupa Konseyi'nce hazırlanan sözleşmenin açıklayıcı metninde fıtrata aykırı cinsel yönelimler güvence altına alınmıştır. Bunlardan bazıları örgütlenme özgürlüğü,  fon kaynaklarına ulaşımda ayrımcılık yapılmaması, barışçıl toplanma özgürlüğünün etkili biçimde kullanılması için uygun tedbirlerinin alınması, kamu ahlakı, kamu düzeni gibi gerekçelerin suiistimalinin engellenmesi, okul müfredatına ve eğitim malzemelerine cinsel yönelim ve toplumsal cinsiyet kimliğiyle ilgili bilgilerin dâhil edilerek, öğrencilerin kendi cinsel yönelimleri ve toplumsal cinsiyet kimliklerine uygun biçimde yaşamalarının mümkün kılınmasıdır.( Kaynak)

İstanbul Sözleşmesi ve toplumsal cinsiyet perspektifi şiddetin önlenmesinin vazgeçilemez çözümü değildir. Sözleşmede yer alan bazı maddeler ilk akla gelen anlamlarıyla şiddetin varlığına ilişkin tespitler sunsa da, çözüm reçetesinin toplumsal cinsiyet algısına indirgenmesi ve bu maddelerdeki kavramların tanımlarının belirsizliği sözleşmenin ideolojik yönünü ön plana çıkarmaktadır. Bu nedenle sözleşmenin gündem olduğu ülkelerde güçlü bir muhalefet oluşmuş, toplumsal cinsiyet ideolojik bir kavram olarak  değerlendirilmiştir. Sözleşme toplumların yapısını değiştirmeye çalışan gizli gündemli bir metin olarak ele alınmakta, Kilise başta olmak üzere, sağ partilerden, liberal politika karşıtlarından, toplumun farklı kesimlerinden büyük tepkiler toplamaktadır.( Kaynak)

Bulgaristan Hükümeti 2018 yılında İstanbul Sözleşmesi’ni reddetmiş, Anayasa Mahkemesi sözleşmenin Bulgaristan Anayasası'na aykırı olduğuna karar vermiştir.

Polonya’da 2014 yılında toplumsal cinsiyet ideolojisini durdurmaya ilişkin parlamento komisyonu kurulmuştur. Hırvatistan’da 2018 yılında İstanbul Sözleşmesi’ne ilişkin önemli tepkiler meydana gelmiştir.   Hırvat muhafazakârlar, sözleşmenin kadınları koruma argümanı altında toplumsal cinsiyet ideolojisini teşvik ettiğini ve geleneksel aile değerlerini zayıflattığını ifade etmiştir. Hırvatistan Başbakanı ise, İstanbul Sözleşmesi'nin özünün kadınları şiddetten korumak olduğunu vurgulayarak, hükümetin herhangi bir yanlış yorumlamanın önüne geçeceği vaadinde bulunmak durumunda kalmıştır. Ekvador'un solcu Cumhurbaşkanı Rafael Corrêa, “toplumsal cinsiyet ideolojisini” aileyi yok etmeye yönelik bir araç olarak yorumlamış ve kınamıştır.( Kaynak)

"Aile ve Kadın Politikalarına Bir Paradigma Önerisi" adlı raporu kamuoyu ile paylaşan Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın da Türkiye'nin İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmekle, derin bir kültürel işgal badiresini atlattığını söyledi.

Ankara'da düzenlenen basın toplantısında konuşan Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Aydın, ailelerin yıkımına neden olan İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin yeterli olmadığını belirterek sözleşmenin ideolojik ruhundan da tamamen arınmak gerektiğini söyledi.

Kamuoyunda tartışmalara sebep olan İstanbul Sözleşmesi sonrası Kadın ve Aile Politikalarını analiz ederek şiddetten arındırılmış bir toplum arayışına katkı sunmak için Memur-Sen Kadınlar Komisyonu, tarafından hazırlanan "Aile ve Kadın Politikalarına Bir Paradigma Önerisi" adlı rapor Memur-Sen Genel Merkezi'nde düzenlenen basın toplantısıyla kamuoyu ile paylaşıldı.

Raporun kamuoyuna tanıtıldığı basın açıklamasında konuşan Memur-Sen Kadınlar Komisyonu Başkanı Sıdıka Aydın, Kadın ve Aile Politikalarını analiz ettiklerini, şiddetten arındırılmış bir toplum arayışına katkı sunmasını hedefledikleri "Aile ve Kadın Politikalarına Yeni Bir Paradigma" isimli raporlarını açıklayacaklarını aktardı.( Kaynak)

Sivil toplum alanında çalışan bir kısım kuruluşların kurduğu İstanbul Sözleşmesi Çalışma Platformu, İstanbul Sözleşmesi'ni hukuki, sosyolojik ve psikolojik açıdan değerlendirerek, hazırladıkları raporu kamuoyu ile paylaştı. Platform Sözcüsü Figen Şaştım, "İstanbul Sözleşmesi, Türkiye toplumunun temel dinamiklerine aykırı olan, kullanılan kavramlar ve hegemonik dille kadın erkek cinsi arasında dayanışma ve iletişim dilini ortadan kaldıran, dünya milletlerini cinsiyetsizleştirme ve üçüncü bir cinsi oluşturmanın ilk adımlarına öncülük eden proje bir sözleşmedir. Sözleşmenin 80'inci maddesinde de düzenlenen usul gereğince Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesini ve hükümetin kadına yönelik şiddet başta olmak üzere tüm canlılara yönelik şiddeti önleme ve ortadan kaldırmayı hedef alan yerli ve milli bir yasal düzenleme yapmasını teklif ediyoruz" dedi.

Platform Sözcüsü Şaştım, raporu içinde sivil toplum örgütlerinin başkanları ve temsilcilerinin de yer aldığı, hukukçu, psikolog, sosyolog ve ilahiyatçılardan oluşan 12 kişilik ekiple hazırladıklarını söyledi. Gazetecilerin sorularını da cevaplayan Şaştım, "Neden İstanbul Sözleşmesi'nden geri çekilmek istiyorsunuz?" sorusu üzerine şöyle konuştu:

"Kadına yönelik şiddeti hiç kimsenin onaylaması söz konusu değil. Türkiye'nin kendi mevzuatı bağlamında, anayasa başta olmak üzere Türk Ceza Kanunu, Türk Medeni Kanunu ve ilgili tüm kanunlarda şiddetin önlenmesi ve şiddetin ortadan kaldırılmasına yönelik 6284 sayılı 'Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Hakkındaki Kanun' dahil yasal düzenlemelerimiz mevcut. İstanbul Sözleşmesi'ne kutsiyet atfedilmesini bizler doğru bulmuyoruz. İstanbul Sözleşmesi Türkiye'de kadına yönelik şiddetin önlenmesi ya da ortadan kaldırılmasında bir teminat değildir. Kamuoyunda böyle bir yaklaşım ve anlayış var. İstanbul Sözleşmesi sanki 2011 yılında imza altına alınıp, 2014'te yürürlüğe girene kadar 'kadına yönelik şiddeti önlemeye dair Türkiye’de hiçbir mevzuat yok' gibi bir propaganda dili kullanılıyor. Ancak böyle değil. İmza edenlerin yola çıkarken niyetinin sembolik olarak uluslararası düzeyde kadına yönelik şiddeti önleme ve ortadan kaldırmada bizlerde sizler gibi düşünüyoruz, mesajını vermek amacıyla taraf olunduğu kanaatindeyim. Türkiye'de yasal bir boşluk olduğu için değil. İstanbul Sözleşmesi'ndeki birtakım kavramların ve Türkiye'ye ve Türkiye toplumuna dayatmacı dilin doğru olmadığını düşünüyoruz. Biz İstanbul Sözleşmesi'nin hedeflerinden birinin eşcinsel tercihlerde bulunma noktasında toplumu yönlendirdiğini, cesaretlendirdiğini düşünüyoruz. Ancak cinsel tercih eşcinsellik de olsa o kişilerin şiddete uğramasını ya da kötü muameleye maruz kalmasını onaylıyoruz gibi bir anlayışa da sahip değiliz."( Kaynak)

Görüldüğü üzere, 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan 3718 sayılı cumhurbaşkanı kararı sonucunda Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından sözleşmenin feshedilmesine karar verilmesi toplumun milli manevi değerlerinin, aile yapısının korunması açısından oldukça isabetli bir karar oldu ve toplumun büyük bir kısmınca rağbetle karşılandı.