Türkiye'de sosyal medya yasası kapsamındaki 40 maddeden 18'i kabul edildi. Meclis üç ay süren aranın ardından tekrar mesaiye başlarken ilk olarak ülke gündeminde bir çok farklı konuyu içerisinde barındıran dezenformasyon kanunu yer aldı. Bu yasa teklifinin içerisinde sosyal medya yasası da yer alıyor. Herkes konuyla ilgili olarak sosyal medya yasası nedir, maddeleri neler içeriyor, ne zaman çıkacak, neler değişecek soruları aslında çok merak ediyor.  

Faktyoxla Lab. olarak meclis gündeminde yer alan sosyal medya yasası ile ilgili detayları okurlarımız için araştırdık.

Öncelikle Ak parti ve MHP tarafından hazırlanan sosyal medya yasa teklifinin Meclisin yeni yasama yılındaki mesaisinde ilk gündeme gelen konu olması nedeniyle en çok merak edilen konu olduğunu belirtmemiz gerekiyor.  

Ayrıca TBMM Genel kurulunda yapılan görüşmelerde sosyal medya düzenlemesinin 29. maddesi de geçtiğimiz günlerde kabul edilmesi de bu konuda ilerleme olarak biliniyor. TCK'ya "halkın yanıltıcı bilgiye alenen yayma suçu" eklenecek. Yapılan değişiklikle söz konusu suçu işleyenler için 1 ila 3 yıl arası hapis cezası istenebilecek. 29. maddenin bünyesine dahil edileceği Türk Ceza Kanunu’nun 217. maddesi şöyle:

TCK'ya eklenen yeni madde ile ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma' suçu tanımlandı.

TCK’ya "Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” başlığı ile Madde 217/A eklenecek.

“(1) Sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığı ile ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.

(2) Suçun, failin gerçek kimliğini gizlemek suretiyle veya bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenmesi halinde, yukarıdaki fıkraya göre verilen ceza yarı oranında artırılır.

İtibar suikasti ve sosyal medya mağduriyetlerinin artması ile devletler "ultima ratio" yani “son çare” olarak meseleyi suç kapsamına almaktadır. Ülkemizde getirilen düzenleme de bu doğrultuda geliştirilen çözümlerden farklı değildir. TCK'ya eklenen yeni madde ile ‘halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma' suçu tanımlanacak.

Yeni düzenlemede suçun oluşması için şu beş şart aranacak:

Yayılan haber gerçek olmamalıdır.

ülkenin güvenliği ve kamu sağlığı ile ilgili olmalıdır.

Halk arasında panik, korku ve endişe oluşturma kastı taşımalıdır.

Kamu barışını bozmaya elverişli olmalıdır.

Aleni (yani ilgisi olmayan kişilere ulaşabilir) olmalıdır.( kaynak)

Sosyal medya şirketlerinin yapılan yargılama ve soruşturmalarda kullanıcı bilgilerini bildirmemesi veya kullanıcılara yanıltıcı bilgi sunmamaları konusunda etkin bir uyarı yapmaması devletleri bu alanda kamu düzenini sağlamak için suç ihdas etmeye yöneltmektedir. Düzenleme bir kimsenin “yalan söylemesi” durumuna indirgenebilecek nitelikte değildir. Zira söz konusu yalanın toplumu etkileyecek düzeye gelmesi halinde dahi bu eylem ancak diğer 4 şartın da oluşması halinde suç olarak görülmektedir. Bu maddenin ''dar yorumlanabileceği' yönündeki kaygılar bu anlamda yersiz kalmaktadır.

Araştırmalarımıız zamanı ayrıca, Yasada yer alan düzenlemeyle bazı ağ şirketlerinin temsilcilerinin Türk vatandaşı olmamaları ve Türkiye'de ikamet etmemeleri nedeniyle hukuki olarak muhatap bulamama sorununun önüne geçileceğini öğrendik. Yani, yeni yasayla beraber sosyal ağlara Türkiye ofisi açma ve Türkiye temsilcisi bulundurma zorunluluğu getirilecek. Temsilcinin gerçek kişi olması halinde bu kişinin Türkiye'de ikamet etmesi ve Türk vatandaşı olması gerekecek. (kaynak)

Bu yasayla aynı zamanda internet haber sitelerinde çalışanlar da basın çalışanı olarak kabul edilecek. Gazetecilere tanınan hak ve imtiyazlardan faydalanmak için sahip olunması gereken Basın Kartı yeni yasayla birlikte şartları karşılayan internet habercilerine, spikerlerine, editörlerine ve yayıncılarına da verilebilecek.( kaynak)

Araştırmalarımız zamanı bu yasanın sadece Türkiye’de değil, dünyanın çeşitli yerlerinde yürürlüğe girdiğine de tanık olduk. Öte yandan Fransa, Almanya, Rusya, Belarus, Mısır, Singapur, Tayland, Vietnam ve Bangladeş'te dezenformasyon suç olarak kabul ediliyor. Örneğin, Almanya’da yaygın olarak NetzDG olarak bilinen Ağ Uygulama Yasası 30 Haziran 2017'de onaylanmış ve Yasa 1 Ocak 2018'de tam olarak yürürlüğe girmiş.( kaynak)

Almanya’daki yasaya göre,  medya platformları yalan haber kapsamındaki içerikleri denetleyip siliyor. Bu şirketler aynı zamanda ceza hukuku kapsamında suç teşkil eden içerikleri de güvenlik birimlerine bildirmekle yükümlü tutuluyor.   

Fransa’da da 9 Temmuz 2019'da dijital platformların "ırk, din, cinsiyet veya engellilik temelinde açıkça yasa dışı" olan içeriklerin 24 saat içerisinde kaldırılmasını zorunlu kılan, çevrimiçi nefret söylemine karşı bir yasa hayata geçirildi.(kaynak)

Peki, dezenformasyon yasası, ya da diğer adıyla sosyal medya yasasıyla ilgili Türk gazeteciler ne diyor? Bu yasanın kabılü devletin bekası açısından ne kadar önemli?!

Konuyla ilgili Faktyoxla Lab’a konuşan Milat gazetesi Ankara temsilcisi Neşat Gündoğdu dezenformasyon yayma suçunun oluşma unsurlarının çok geniş bir kapsamı ifade etmesi gazetecilerin habelerinden dolayı sansüre uğrama veya baskı görme korkusunu beraberinde getirdiğini, ama iktidarın eleştirel haberleri bu kapsamda değerlendireceği düşüncesinin getirdiği bu tepkinin çok ta haklı bulmadığını söyledi. Öte yandan gazeteci iktidarın da bu konuda güvence vermeyerek aba altından sopa göstermesinin de eksik bir demokrasi refleksi olarak görülebileceğinin altını çizerken, iktidar kanadının ise yapılan düzenlemenin bir ihtiyaç olduğu yönünde görüş beyan ettiğini de sözlerine ekledi. Gündoğdu’ya göre, yurtdışı ya da yurtiçine yönelik bile olsa yasanın bir siyaset aracı olarak kullanıldığı da unutulmamalı.

Türkiye için dezenformasyonla mücadele konusunda çok acil bir şekilde ciddi ve kalıcı çözüm olacak çalışmaların yapılması da oldukça önemli:

‘‘TBMM Genel Kurulu’nda protestolar ve tartışmalar ışığında yasalaşan Dezenformasyon Yasası Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra yürürlüğe girecek. Tartışmaların odağında yer alan konu ise düzenlemenin 29. maddesindeki 1 ile 3 yıl arasında öngörülen hapis cezasının 1 yıldan fazla olması nedeniyle para cezasına dönüştürülememesi ve suçlamanın katalog cezalara girmesi nedeniyle tutuksuz yargılanmasının mümkün olmamasıydı.

Yasama, yürütme ve yargı güç erklerini denetleyen tek güç olan basının anayasadan kaynaklı ifade ve basın hürriyeti hakkını açıkça korunurken bu hürriyetini kullanma sürecinde rahatsız ettiği kişiler de oluyor. Bazıları kamudan aldığı güçle yaptıkları yanlışların basında gündeme getirilmesine kızarak kamu gücünü dahi basına karşı kullanmayı kendisine görev biliyor. Bu nedenle özellikle Avrupa’dan gelen eleştiriler zaten tartışmalı olarak görülen Türk basının özgürlük alanının daha da daraltılacağı ve otosansür alanlarının genişleyeceği korkusu oldu. Avrupa Konseyi’nin bu korkusu Türkiye raporunda da yerini buldu.

Bu konuda en kapsamlı açıklamayı AK Parti’den milletvekili olan Meclis Başkanı Prof. Dr. Mustafa Şentop oldu. Şentop 5.Yasama yılının son gününde yaptığı toplantıda bu yasanın gerekli olduğunu hatta tüm dünyada bu düzenlemelerin konuşulduğunu dile getirdi. Kontrolsüz bırakılan bu alanın uluslararası şirketlerin ajandalarına hizmet ettiğini belirten Başkan Şentop, Macaristan’daki seçim sürecini örnek gösterdi. Viktor Orban’ın seçim sürecinde Macaristan’ın komşuları tarafından gerçekleştirilen dezenformasyon içeriklerle ilgili yaşadıklarını önemli bulduğunu belirten Şentop, Türkiye’nin böyle bir zaafiylet göstermemesi gerektiğine vurgu yaptı.

Birçok gazeteci de bu yasanın zaten anayasaya aykırılıktan dolayı iptal edileceğine inanıyor.

Peki bu kadar insanın düşüncesine rağmen iktidar neden bu yasayı kanunlaştırdı?

Anayasa Mahkemesi’nin kanunun iptalini ne zaman gündeme alacağı belli değil. Zira hâlâ süren birçok dava var. Soyut norm denetimi mi yoksa anayasaya şekil bakımınadan aykırılık mı noktasında itiraz edelip edilmeyeceğine göre farklı bir işleme tabi olsa da muhalefet kanadının ortak itirazı gerekli olan Meclis 1/5’i oranını da sağladığı için her yolla itiraz yapılabiliyor. İktidarın bu yasayı çıkarma konusunda aceleci olmak istemesinin bir sebebinin de seçim döneminde Erdoğan Hükümetinden rahatsız olan uluslararası çevrelerin ortaya koyacağı olası sosyal medya ve dezenformasyon süreçleri ile mücadele ederken elinin güçlü olmasını istemesi olabilir. Şu aşamada Resmi Gazete’de yayımlandıktan sonra ortaya çıkacak ilk davadaki uygulamasına bakılarak sürecin nasıl seyredileceği izlenecek.’’

Tüm1haber haber sitesi genel yayın yönetmeni Hakan Dikmense bilgisayarının başına oturan art niyetli kişi ve ya kişilerin; başta halkımız olmak üzere, kendi ideolojik görüşüne ters düşen her kesime dilediği şekilde saldırı yapabilmekte, kasıtlı olarak aldatabilmekte, iftira atabilmekte, tehdit-şantaj ve korku baskısı uygulayarak yönlendirme yapabilmekte olduğunu söylüyor.  Özel hayatın gizliliğinin sosyal medyada hiç umursanmadığına dikkat çeken Dikmen’e göre bu yolla haksız bir sürü kazanç sağlanıyor ve takibi de çoğu zaman imkânsız görülerek yapılamıyor. İnternet alanı, tabiri caiz ise “it oynamış yonca tarlası” gibi karma karışık bir görüntüde olup, bu durum elbette ki pastanın tamamını yiyen ve kendi alanlarında da istedikleri gibi yönlendirme yapan güdümlü kişiler tarafından, perde ardında olan senaryo yazıcıları tarafından hoşnutlukla karşılanmaktadır: ‘‘Bu durumun ortadan kaldırılması ilk başta onları rahatsız edip, kazanımlarına engel olacağı için ilk tepkide elbette ki onlardan gelecek ve adı “SANSÜR YASASI” olarak halka lanse edilecektir Tarih ile birlikte insanlığın arasında var olan en etkili silah, dedikodudur. İcat edilmiş her hangi bir silahın baş edemediği, fethedilemeyen kaleleri yıkan ve bir anda hayatın altını üstüne getirebilen en etkili organ kesinlikle ve kesinlikle yalandır…

Yalan ile devletler yıkılmış, topluluklar karşı karşıya getirilmiş. En küçük çekirdek yapımız olan nice aileler, atomun dağılması gibi parçalanarak kaybolup gitmiştir. Ömür hayatı taş çatlasın 100-ü geçmeyen güçlerin bile, iktidarları döneminde kendi istek ve talimatları doğrultusunda hareket edilmesini talep etmeleri günümüz dünyasında değişik adlar ile anılmaktadır. Kimine göre monarşi, kimine göre anti demokrasi ve kimine göre ise dikta rejimi olarak adlandırılmaktadır. Demokrasi diye adlandırılan en kolay rejim biçiminde dahi iktidarlar diktayı ön plana çıkarabilecek kararlar alabilmekte, kendi amaç ve çıkarları doğrultusunda, kanunları kullanarak baskı oluşturabilmektedirler. Biz Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, Cumhuriyetin ilanından sonra bu durumu müteaddit defalar yaşamış olduğumuz için yabancılık çekmediğimiz malumdur. Özetle; Basın kanunda yapılan bir takım değişiklikler sayesinde, yüzyılımızın yaygın olan klavye silahşorluğunun ortadan kaldırılması, dedikodu ve fitne kazanlarının yok edilmesi ve bu işi hakkıyla, ekmek kazancı olarak görenlerin desteklenmesi amaçlanmıştır. Gerçekten ama gerçekten amaç budur. Ve kanaatim odur ki amaç doğrultusunda atılan adımların bir kaçı hariç, büyük bir çoğunluğu da doğrudur.  

Bu kanun tartışılmaya başladığı ana kadar sansür ve maddelerini kapsayan durumların tartışmasının dahi olmadığı günümüzde, sansürü konuşmak ve tartışmaya açmak pastasını pay etmek istemeyenlerin yalanı olarak karşımıza çıktığı da kanaatimizdir.’’

Yıllardır Türkiye’de medya alanındaki sivil toplum örgütlerinin başında bulunan, Dünya Mühabirler Derneği başkanı İsmet’e göre, sosyal medya yasası aslında çoktan çıkarılması gereken bir yasadır. Dernek başkanı nasıl sizin söylemediğiniz şeylerin söylenmesi, yapmadığınız şeylerin yapmış gibi ifade edilmesi hiçbir şekilde kabul edilmezse, başkası için de aynı şeyin geçerli olduğunu belirterek yalan haberin engellenmesi, olmamış şeyleri olmuş gibi gösterenlere gerekli uyarı ve cezaların verilmesinin kaçınılmaz olduğuna da dikkat çekti: ‘‘Dolayısıyla bu geciken bir yasaydı. Olması gereken bir yasaydı. Yalan haberin engellenmesi olmamış şeyleri olmuş gibi gösterenlere gerekli uyarı ve cezaların verilmesi kaçırılmazdır. Bu sadece Türkiye'de değil Avrupa'da da bu ve benzeri cezalar verilmektedir Bu Asla İnsanların bireysel özgürlüklerini kısıtlamak onların söz ve hareketlerini engellemek olarak asla algılanmamalıdır. Ama bu yasa işine gelmeyenler veya sırf muhalefet olmak için muhalefet olanlar bu yasaya karşı çıkıyorlar. Özetle özgürlükleri kısıtlayan bir yasa değil kesinlikle. Tam aksine özgürlüğü koruma altına alan bir yasadır.’’

Sonuç olarak

- Yeni iletişim araçlarının popülerliğinin artması ve kontrol edilemez bir hızda bilgi akışının sebep olduğu dezenformasyon (yanlış veya doğruluğu bulunmayan ve kasıtlı olarak yayılan bilgi) ile mücadele artık bütün dünyada oduğu gibi Türkiye’de de şart olması doğrudur.

- Bu yasayla beraber bazılarının iddia ettiği gibi basın ve ifade özgürlüğüne baskı hallerinin olma ihtimali bile yoktur.

- Yalan haberin engellenmesi, olmamış şeyleri olmuş gibi gösterenlere gerekli uyarı ve cezaların verilmesi oldukça önemlidir.