Geçtiğimiz günlerde Valdai Club Vakfı Araştırma Direktörü ve "Rusya Küresel İlişkilerde" dergisinin genel yayın yönetmeni Fyodor Lukyanov, Sputnik Ermenistan'a verdiği röportajda Suriye olaylarını Türkiye'nin müdahalesi ve Rusya'nın konumu bağlamında analiz etti ve ayrıca Ermenistan'ın güvenliği için "Rus şemsiyesinin" sürdürülmesi olasılığı ile ilgili de değerlendirmelerde bulundu.
Bizler de Faktyoxla Lab. (Teyit Laboratuvarı) olarak Fyodor Lukyanov’un demecindeki hususların ne kadar gerçeklerle örtüşüp örtüşmediğini okurlarımız için araştırdık.
Öncelikle, sayın Lukyanov`un bölgenin durumu, gelinen süreç ve yaşanacaklarla ilgili sık sık Ermeni basınına demeçler verdiğini biliyoruz. Örneğin, haziran ayında siyaset bilimci verelq.am sitesine verdiği röportajda aslında son röportajında söylediğinin hemen hemen aynısını söylemiş, Ermenistan için teorik olarak Avrupa’ya entagrasyonun tek seçeneğinin Türkiye’den geçtiğini belirtmişti.
Aslında, Lukyanov’un temel söylemleri arasında ciddi bir değişiklik yok. Sadece, son röportajında bazı iddialarda bulundu. Şimdi o, iddiaları sıralayalım ve ne kadar doğru olup olmadığına bakalım:
1.iddia: Türkiye ve onun sınır değiştirme isteğine gelince, bu son derece riskli bir adımdır iddiası…
Aslına bakılırsa, Türkiye yıllardır Rusya ve İranla beraber düzenlediği Suriye konulu toplantılarda her defasında "Suriye'nin toprak bütünlüğü, bağımsızlığı ve egemenliği" gibi konuları vurguluyor. Bunun dışında, Türkiye Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve siyasi birliğine en büyük tehdidin YPG/PKK olduğu belirtiyor ve YPG/PKK'nın, ülkenin üniter yapısını bozma iradesini kırdığı görüşünü dile getiriyor.
Kısa bir süre önce euronews’e değerlendirmelerde bulunan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun da Türkiye olarak önceliklerinin Suriye’nin toprak bütünlüğü, siyasi birliği ve üniter yapısının muhafazası olduğunun dile getirdi. Altun bu durumun hem bölgenin salahiyeti hem de Suriye halkının istikbali için zaruri olduğunu da sözlerine ekledi: ‘’ Türkiye, tarihi boyunca hakkın, adaletin ve mazlumların yanında yer almış bir devlettir. Devletimiz Suriye’de de bu duruşunu muhafaza etmekte, kardeş Suriye halkının yaralarını sarmak, kalkınmasına katkıda bulunmak ve barışa hizmet etmek için samimi çabalarını sürdürmektedir. Bu doğrultuda, yerel halkın huzur ve emniyetine öncelik vermekteyiz. Bu amaçla da Suriyeli muhacirlerin “gönüllü, güvenli ve izzetli” bir şekilde ülkelerine dönüşünü temin etmeye çalışıyoruz.’’
Burda önemli bir husus daha var: Lukyanov’un ‘‘Türkiye’nin yayılmacılık politikası’’ ile ilgili Ermeni gazetecinin sorduğu soruya verdiği cevap aslında şu cümlelerde saklı: ‘‘Irak ve Libya gibi bazı ülkeler resmi olarak sınırlarını koruyor ancak gerçekte eski bütünlüklerini kaybediyorlar. Şu ana kadar devletlerin zayıflaması topraklarının ilhakına yol açmadı. Amerika Birleşik Devletleri bile politikasına rağmen resmi olarak sınırların revizyonunu desteklemiyor.’’
2.iddia: ‘‘Ermenistan'a gelince, onun argümanı uluslararası alanda tanınan sınırlara ve toprak bütünlüğü ilkesine itiraz olmaya devam ediyor. Ancak beyanlar tek başına yeterli değildir; sınırları korumak, bu hakları destekleyebilecek askeri güce ihtiyaç duyar.’’
Bu iddia aslında şuan Ermenistan’ın nasıl zor durumda olduğunun bariz göstergesi. Zira, bu iddiayı ortaya atan önemli Rus siyasetbilimci. Yani sayın Lukyanov biliyor ki, Ermenistan Bağımsızlık Yasası aslında Anayasanın bir parçası, Anayasa Bağımsızlık Yasası’ndan esinleniyor. Bağımsızlık Yasası hemen hemen tüm civar devletlere toprak iddialarını kendinde barındırıyor ve Anayasa bu belgeye atıfta bulunuyor. Yani Ermenistan Anayasası'nda "Dağlık Karabağ"la ilgili meşhur hükümler var ve bunlar hâlâ yürürlükte. Uzmanlar ayrıca Ermenistan Yüksek Sovyeti'nin 1 Aralık 1989 tarihli "Dağlık Karabağ'ın Ermenistan'la birleştirilmesi" başlıklı yıkıcı ve ayrılıkçı kararının da Bağımsızlık Yasası’na yansıdığını söylüyorlar. Türkiye’ye karşı toprak iddialarıysa bambaşka bir konu zaten.
Siyaset bilimci Gabil Hüseyinli Ermeni Anayasası’nin başta Azerbaycan ve Türkiye olmak üzere komşu ülkelere yönelik toprak iddialarıyla dolu olduğunu söylüyor. Hüseyinli gelecekteki barış anlaşmasını daha güvenilir hale getirmek için bu ülkenin Anayasasını değiştirilmeli olduğuna inanıyor: ‘’Eğer Paşinyan değişmeyeceğine inanırsa, statüko aynı kalacak, barış olmayacak, taraflar yeniden savaşa hazırlanacak ve bölge alevler içinde kalacak. Bundan en büyük zararı Ermenistan kendisi görecek.’’
Tabii, burada en önemli hususlardan birisinin de Ermeni diasporasının ısrarla bölgede barış istememesi. Türkiye’ye karşı uygulanan Ermeni diasporası faaliyetleri Türk dış politikasına tesir etmenin ötesinde Türkiye-Ermenistan arasındaki diplomatik yakınlaşmanın önüne de set çekmektedir. Diaspora sözde soykırım iddialarını Avrupa Birliği üyesi ülkelere kabul ettirerek Türkiye’nin dış politikasına zarar vermektedir. Başta Fransa, İngiltere ve Almanya olmak üzere Avrupa’da söz sahibi olabilecek bir ortam oluşturan Ermeni diasporası, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyelik sürecinden tutun da, diğer tüm alanlarda Türkiye’nin aleyhinde hareket ediyor, ülkenin imajını zedelemek için çabalıyorlar.
Aslında, uzun süre Sovyet egemenliğinde yaşadıktan sonra bağımsızlığı ile birlikte ağır ekonomik zorlukları beraberinde gören Ermenistan, diaspora için asla yerleşilmesi mümkün olmayan veya geri dönülmek istenmeyen bir ülke olduğu için, toprak iddiası hem diaspora için ortak bir coğrafyaya, anavatana, hem de Ermenistan devletine baskı mekanizmasına dönüşmüştür. Yani, diaspora Ermenistan yerine Özlemle terk etmek zorunda bırakıldıklarını düşündüğü toprakları sözde soykırım söylemi içinde kendilerine anavatan yapmıştır.
Lukyanov hem de Ermenistan’ı yukarıda belirttiğimiz işgalciliğe dayalı dış politika yüzünden dışlanmasını eleştiriyor, resmi İrevan’ın ekonomik zorluklardan kurtulmanın yolunu aramak yerine, hala beyanlarda bulunduğuna dikkat çekiyor.
3.iddia: ‘‘Ermeni yetkililerin açıklama ve eylemlerine bakılırsa tutumları olumsuz bir cevaba dayanıyor: Rusya bölgede güvenliğin güvenilir bir garantörü olarak görülmüyor.’’ İddiası:
Bilindiği üzere, Ermenistan, 10 Kasım 2020 tarihli üçlü bildiriyle Zengezur Koridoru’nu açma taahhüdünü dörd yılı aşkın süredir yerine getirmiyor. Ancak açıklamanın dokuzuncu paragrafında bölgedeki tüm ekonomik ve ulaştırma ilişkilerinin yeniden sağlanacağı açıkça yazıyor. Ermenistan'ın, vatandaşların, araçların ve yüklerin her iki yönde engelsiz hareketini organize etmek amacıyla Azerbaycan'ın batı bölgeleri ile Nahçivan arasındaki ulaşım bağlantısının güvenliğini garanti ettiği kaydedildi. Açıklamada ayrıca Rusya Federal Güvenlik Servisi sınır teşkilatının ulaşım bağlantısının kontrolünü gerçekleştireceği de belirtilmişti. Ermenistan yetkilileri, koridorun açılmasına izin vermemekle kalmıyor, aynı zamanda ulaşım bağlantısının Rus sınır muhafızları tarafından kontrol edilmesini sağlama yükümlülüğünü de reddediyor. Ayrıca, 2023 yılı sonunda "Barış Kavşağı" projesi çerçevesinde Ermenistan ulusal güvenlik teşkilatında özel bir birimi oluşturuldu. 2 Kasım'da yapılan hükümet toplantısında bu konuya ilişkin konuşan Başbakan Nikol Paşinyan, bu birimin görevinin Ermenistan topraklarından geçen bölgesel ve uluslararası iletişimin güvenliğini sağlamak olması gerektiğini söyledi: "Birim şunu belirtebilirim ki, artık oluşturuldu, pratik olarak personel sağlandı ve fiilen dün çalışmaya başlandı".
İrevan'ın bu adımı elbette Azerbaycan'da memnuniyetsizlikle karşılandı. Üçlü bildirgede de belirtildiği üzere ülkemiz, Azerbaycan'ın bir bölgesinden diğer bölgesine, özellikle Zengilan'dan Ordubad'a giden kişilerin ve eşyaların denetime tabi tutulmasına izin veremez. İki bölgemiz arasında Ermenistan'ın sadece bir bölgesi (Mehri) yer alıyor ve yolun toplam uzunluğu 42-43 kilometre. Ülke içerisinde seyahat eden kişiler dünyada eşi benzeri olmayan bir şekilde pasaport ve gümrük kontrollerine tabi tutulacak ve Azerbaycan’ın da bunu kabul etmesi asla kabuledilecek bir durum değil.
Bu olayın, yani Rusya’nin bölgede güvenliğin güvenilir bir garantörü olarak görülmemesinin en önemli nedeni hem de Batı ve özellikle de Fransa. Fransa son bir yıldır daha aktif bir rol üstlenmeye başladı. Nikol Paşinyan'ı Paris'e götüren ve Beyaz Saray'ın yeni sahibi Donald Trump ile fotoğraf çektiren Elysee Sarayı, Ermenistan Başbakanı’nı Güney Kafkasya'da geleceğe yönelik provokasyon planlarının "kanıtlanmış kadrosu" olarak Batılı siyasi çevrelere sunmaya başladı.
Elbette bölgede tarih baktığımızda yaşanan en büyük sabotaj ve ihanet eylemlerinde uluslararası güçler Ermenilerden ve kukla devlet Ermenistan'dan daha iyisini bulamazlar. Ermenilerin bölgede oynadığı misyonu tam olarak anlamak için Güney Kafkasya'nın sadece son birkaç yüzyılını dikkate almak yeterlidir. O yüzden herkes Macron’un bu konuda "mükemmel bir seçim" yaptığını düşünüyor. Ancak Kremlin'in Batı'nın Ermenistan'ı bu şekilde zombileştirmesine göz yumması ya da resmi Paris'in bu eylemlerinden herhangi bir nedenle taviz vermesi mantıklı değil. Çünkü Kremlin'de Gürcistan'daki hükümeti devirmek ve resmi Tiflis'i Batı'ya sürüklemek için her şeyi yapan Batılıların asıl durağının şüphesiz bu davada bir numara sayılan Ermenistan olacağını çok iyi anlıyorlar.
Uzmanlar Rusya'nın Ermenistan'ı asla elinden bırakmayacağı konusunda hemfikirler, ama bu zaman devreye AB’nin farklı bir aktörü daha giriyor: Almanya… Ermenistan Savunma Bakanlığı Daire Başkanı Levon Ayvazyan başkanlığındaki heyetin katılımıyla Berlin'de Ekim ayında Almanya ile savunma istişareleri gerçekleştirildiğini göz ardı etmememizde fayda var. Ekim ayında Almanya Federal Savunma Bakanlığı'nda gerçekleştirilen toplantıda, uluslararası ve bölgesel güvenliğe ilişkin birçok konu, ikili ve çok taraflı iş birliğinin gelişme umutları ele alınmış, görüşmeler sonucunda 2025 yılı savunma işbirliği programı üzerinde mutabakata varılarak imzalar atılmıştı. Programda deneyim alışverişi, eğitim ve personel eğitiminin yanı sıra, karşılıklı ilgi duyulan bir dizi alanda düzinelerce askeri faaliyet öngörülüyordu. Almanya'nın Ermenistan'la askeri işbirliğine olan ilgisinin Avrupa Birliği'nin politikasıyla birebir dile getiriliyor.
Tabii ki, burada AB’nin Rusya’nın bölgede garantör devlet olma yoluna taş koymak istediğini açıkça görüyoruz. O yüzden Lukyanov’un Erivan'a yapılan yardım, bu yılın Nisan ayında Nikol Paşinyan ile Brüksel'de ABD ile Avrupa Birliği arasında yapılan üçlü toplantıya da yansıdı. Askeri uzmanlara göre, her ne kadar itiraf etmeseler de, Ermenistan'a askeri yardım da planlanıyor. Almanya'nın Ermenistan'la askeri işbirliğine ilgisi de bunun bir parçası. 44 gün süren Vatanseverlik Savaşı öncesinde Berlin, askeri işbirliği açısından her iki ülkeye de mesafeli davranıyordu. Azerbaycan ile Ermenistan arasında barış anlaşmasının imzalanmadığı bir dönemde Almanya'nın Ermenistan'la askeri işbirliği anlaşması imzalaması meşru soruları gündeme getiriyor
Ermeni muhabirin ülkesinin Rusya’yı güvenlik garantörü görüp görmediği ile sorusuna cevap olarak Lukyanov muhabire Ermeni yetkililerin açıklama ve eylemlerine bakmasını öneriyor. Bu açıklama ve eylemlerden çıkan sonuçsa olumsuz: ‘‘Rusya Ermenilerce bölgede güvenliğin güvenilir bir garantörü olarak görülmüyor…’’
4.iddia: Ermenistan için teorik olarak Avrupa’ya entagrasyonun tek seçeneğinin Türkiye’den geçmesi iddiası:
Uzmanlar her ne kadar Azerbaycan’ın işgal altındaki bölgelerini kurtarmış olsa da bölgedeki durumun birkaç sebepten dolayı hala daha hassasiyetini ve kırılganlığını koruduğunu söylüyorlar. Örneğin, ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nden Güney Kafkasya uzmanı Prof. Dr. Ayça Ergun’a göre, Güney Kafkasya’da artık çok daha güçlü bir Azerbaycan ile çok zayıflamış bir Ermenistan var.
Ergün bölge ülkelerinin dışında olan ama bölgesel konularda bölgenin içinden kabul edebileceğimiz Rusya ve Türkiye’nin süreçte varolduğunu sözlerine ekliyor: ‘‘Türkiye ve Rusya’nın Güney Kafkasya politikasında, Güney Kafkasya’nın istikrar ve güvenlik açısından yeniden şekillenmesinde, özellikle iş birliği olanaklarının belirlenmesinde ama aynı zamanda iş birliği olanaklarının önündeki engellerin de tespit edilmesinde çok önemli iki aktör olarak karşımıza çıktığını görüyoruz. Burada Türkiye’nin oyunu değiştirici, Rusya’nın ise oyun kurucu olduğunu gözlemlemek de mümkün. Bütün bu süreçte, yani İkinci Karabağ Savaşı’nın başlamasını takip eden süreçte de daha önceki yaklaşık 30 yıla yakın bir süre bölge meseleleri ile ilgilenen Batılı ülkelerin, özellikle Avrupa Birliği’nin ve Amerika’nın savaş sürecinde, görünürlüğünün son derece azaldığını tespit etmek mümkün. Bu açıdan değerlendirdiğimizde Güney Kafkasya’daki bölgesel entegrasyon, bölgedeki iş birliği, işbirliği olanaklarının değerlendirilmesi, sorunların tespiti ve çözüm yollarının üretilmesi açısından üç Kafkasya ülkesi olan Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan’ın yanı sıra en önemli iki gücün Rusya ve Türkiye olduğunu görüyoruz.’’ (kaynak)
Çok ilginçtir ki, Türkiye’nin Ermenistan için bir garantör ülke olduğunu sadece Rus siyasetbilimci Fyodor Lukyanov söylemiyor. Böye bir düşünceyi geçtiğimiz günlerde katıldığı televizyon programında İstanbul Gelişim Üniversitesi Öğreitim Üyesi Doç. Dr. Fatih Fuat Tuncer de dile getirdi: ‘‘Ermenistan da atık şunun farkında; güvenli ve istikrarlı bir Ermenistan için Türkiye şart ve Türkiye önemli bir garantör.’’
Sonuç olarak:
- Valdai Club Vakfı Araştırma Direktörü ve "Rusya Küresel İlişkilerde" dergisinin genel yayın yönetmeni Fyodor Lukyanov’un, Sputnik Ermenistan'a verdiği röportajda söyledikleri oldukça manidar ve bölgeyi okumamız açısından bize önemli ipuçları veriyor.
- Türkiye ve onun sınır değiştirme istekleriyle ilgili Ermeni muhabirin sorusuna yanıt olarak ‘’bu çok riskli bir durumdur’’ – diyor, ama, söylemek istediği şuan Batı’nın asıl sınır değiştirmeyle ilgili fırsat kolladığı.
-Lukyanov bu röportajında Ermeni yetkililere komşu ülkelere karşı toprak iddialarından vazgeçmeli olduklarından da bahsediyor. Yani, Lukyanov hem de Ermenistan’ı yukarıda belirttiğimiz işgalciliğe dayalı dış politika yüzünden dışlanmasını eleştiriyor, resmi İrevan’ın ekonomik zorluklardan kurtulmanın yolunu aramak yerine, hala beyanlarda bulunduğuna dikkat çekiyor.
-Bölgede önemli aktör olarak Türkiye’nin önemine vurgu yapan Lukyanov ‘‘Ermenistan illa da Batı’ya entegre olacaksa, bunu Türkiye üzerinden yapmalıdır’’ diyor.