Geçtiğimiz günlerde Siyasi Ekonomik Ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (SETA) “SETA Güvenlik radarı: 2025'te Türkiye'nin jeopolitik ortamı…. Küresel belirsizlikler döneminde fırsatları yönetmek” isimli rapor yayınladı. Bahsi geçen raporda bölgede önemli aktörlerden olan Türkiye'nin 2025 yılında dış politikada izleyeceği yollardan bahsedilmekteydi. Konuyla ilgili Ermenistan'dan da tepkiler gecikmedi. Şöyle ki, Ermeni siyaset bilimci Benjamin Matevosyan verelq.am sitesinde raporla ilgili düşüncelerini dile getirdi. 

Ermeni siyaset bilimcinin söylediklerinin ne kadar doğru olup olmadığını, raporda Güney Kafkasya ve özellikle Ermenistanla ilgili hangi notların düşüldüğünü okurlarımız için Faktyoxla Lab. (Teyit Laboratuvarı) olarak araştırdık.

Öncelikle, analizimize raporda da söylendiği gibi Türkiye'nin 2025'e küresel jeopolitik rekabetlerin tırmanması, bölgesel çatışmalar ve coğrafi yakın çevredeki yapısal bozulmalarla şekillenen, giderek karmaşık ve belirsiz bir hal alan jeopolitik bir ortamda girdiğini söylemekle başlamak istiyoruz. Şöyle ki, Türkiye bölgede 2025'e yönelik dış ve güvenliği politikalarını gözden geçirirken mutlaka bölgesel ve küresel süreci değerlendirmek zorunda kalıyor ve ona uygun olarak jeopolitik konumunu yeniden yapılandırıyor. Kendi jeopolitik konumunu yeni yapılandırırken hiç kuşkusuz Türkiye Güney Kafkasya'yı da gözardı etmiyor. Daha bir hafta önce Ankara'da düzenlenen Türkiye-Azerbaycan Özbekistan üçlü mekanizma toplantısında konuşan ülkenin dışişleri bakanı Hakan Fidan da “Asya ile Avrupa arasında en güvenilir güzergah Orta Asya Hazar Denizi Güney Kafkasya ve Türkiye hattıdır” - diyerek aslında resmi Ankara'nın dış politikada Güney Kafkasya'ya verdiği önemi dile getirmişti.

Ayrıca raporda SETA genel koordinatörü Nebi Miş te yazdığı ön sözde Türk dış politikanın temel öncelikleri arasında sırası ile Suriye, Güney Kafkasya, Ortadoğu, Avrupa ve Afrika'daki gelişmeler olduğunu dile getirmişti. Yani, her halükarda 2025 yılında da Türkiye için Güney Kafkasya ve tabii ki, bu bölgenin bir parçası olan Ermenistan, aynı zamanda bu ülkenin Türkiye ve Azerbaycan'a yaklaşımları önem arz etmektedir. Raporda “Güney Kafkasya Zengezur koridoru”, “Güney Kafkasya hassas bir yıl” başlıklarıyla Güney Kafkasya'daki son durum ele alınmış, gelecek perspektiflerle ilgili düşünceler dile getirilmiştir. Mehmet Salah Devrim imzalı yazıda 2024'ün özeti olarak şu cümlelere yer verilmiştir: "Bölge aktif bir çatışma durumuna geri dönmemiş olsa da, geçmiş 10 yılların şikayetlerinden hiçbirinin çözüme ulaşmamış olması dikkat çekmektedir. Bölgesel normalleşme ilerlemezse aktif çatışma olasılığı devam etmektedir".

Ermeni siyaset bilimci Benjamin Matevosian yazısına Mayıs 2024'te Siyasi Ekonomik Ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (SETA) eski genel koordinatörü Burhanettin Duran'ın Recep Tayyip Erdoğan tarafından Türkiye dışişler bakan yardımcılığı görevine atanması konusunu açarak başlıyor. Matevosyan bu bilgilerin SETA'nın ne olduğunu ve bu merkezin modern Türk Devleti açısından ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlamanız açısından verdigini okurlarına iletiyor ve sanki bununla da SETA'nin Ermenistan'a karşı bir tavır içinde olduğunu ima etmek istiyor.Oysa bilenler biliyor ki, SETA eski genel koordinatörü Duran 2021 yılının sonunda merkezin setav.org sitesinde “Normalleşmenin yeni durağı: Ermenistan” isimli bir yazı yazmış, Ermenistan'in süreçten nasıl daha az zararla çıka bileceğini yazısında gözler önüne sermişti.  

Paşinyanin hem Ermeni diasporasının toplumdaki negatif etkilerini sınırlamak, aynı zamanda Batı ile Rusya arasında denge tutturmak zorunda olduğunu dile getiren Duran bunun yolunun ise kuşkusuz Ermenistan'ın Azerbaycan'la barışmaktan ve Türkiye ile normalleşmekten geçtiğini vurgulamıştı. Aslında 2025 yılına girerken Türk dış politikasının Ermenistan ile ilgili değerlendirmeleri tam da bu yönde. Yani Matevosyan'ın iddia ettiği gibi Türk mercilerinde Ermenistan'a karşı tutumda değişen hiç bir şey yok. Yani Türkiye tarafı barıştan ve normalleşmeden yana...

Bir de isterseniz Matevosyan'ın yazısında SETA raporunda alıntıladığı cümleleri nasıl çarpıttığına bakalım:

1.cümle: “Tarihsel olarak Ermenistan’ın siyasi duruşu “tarihsel Ermenistan” kavramına bağlı kalması ve “gerçek Ermenistan” gerçekliklerini tam anlamıyla benimsemekte isteksizlik göstermesiyle şekillenmiştir. Bu tutum, genellikle stratejik hedeflerini ilerletmek için dış sponsorlara ve hamilere bağımlılığı beraberinde getirmiştir. Ancak Paşinyan liderliğinde Ermenistan’ın bölgedeki rolünü yeniden tanımlama yönünde bir kayma yaşanmış, bu da ülkenin bölgeselcilik ve normalleşme ilkelerine daha sıkı bir şekilde uyum sağlamasıyla sonuçlanmıştır. Ermenistan, gerçekler doğrultusunda hareket etmeyen olumsuz dış etkileri sınırlayarak Azerbaycan ve Türkiye ile ilişkilerinde istikrarlı bir ilerleme kaydetmiştir.”

Öncelikle, sözde “denizden denize Ermenistan” kavramına bağlı kalan Ermenistan`ın bu sahte teze neden bağlı kaldığına bakmalıyız. Burda tabii ki, zorlukla mücadele eden Ermenistan`ın raporda belirtildiği üzere dış sponsorlara ve hamilere bağımlılığı ön plana çıkmaktadır. Kanımızca, vereceğimiz bir örnek Ermenistan’ın durumunun yıllarca ne denli içler acısı olduğunu gözler önüne serecektir. Verilere baktığımız zaman, sadece ABD’nin Kaliforniya eyaletinde yaşayan Ermenilerin toplam yıllık aile gelirlerinin, Ermenistan ekonomisinin tüm GSYİH’sından 15 kat daha fazla olabileceği iddia edilmektedir. Bu ekonomik gücü ile Amerikan diasporası, Amerikan siyasal sisteminin verdiği imkânlar mukabilinde “sisteme entegre olmuş en etkili göçmen topluluk” olarak değerlendirilmektedir. Öte yandan Rusya’daki Ermeni lobisi, özellikle medya sektöründe baskın bir konumda yer almaktadır. Rusya’nın kapalı bir toplum olması ve siyasi yapısı, medya gücünü elinde bulunduran Ermenilerin bu gücü kullanarak uluslararası platformlarda lobicilik faaliyetlerinde bulunmalarına engel olmuştur. Fransa’daki diaspora ise, sahip olduğu radikal görüşlerle siyaseti ciddi şekilde etkileme gücünü bulmuştur.

Bu veriler bile Ermenistan devletinin yurtdışındaki Ermeni diasporasından bağımlı olduğunu kanıtlıyor. Şimdi bu durumda Paşinyan’ın Ermeni diasporasını hiçe sayması mümkün mü?! İlk kez 2019 yılında Ermenistan Başbakanı Paşinyan'ın "Yeni hükümet yapısında muhtemelen Diaspora Bakanlığı olmayacak" açıklaması diaspora Ermenilerinin tepkisine neden olmuş, Paşinyan defalarca yurtdışındaki Ermeni diaspora yetkililerinin ülkeye gelişini engellemişti. Buna örnek olarak 2022 yılında Diasporanın güçlü figürü Mourad Papazian'n Ermenistan'a girişine izin verilmemesini göstere biliriz.

Ama, Paşinyan 14 Eylül 2022’de Ermenistan Meclisi'nde yaptığı konuşmadaki ‘‘Evet, biz bir evrak imzalamaya hazırız. Bunun için eleştirileceğiz, paylanacağız ve hatta hain ilan edileceğiz. Belki toplum bizi iktidardan uzaklaştıracak, ama bu anlaşmanın sonucunda 29 bin 800 kilometrekare toprak içinde kalıcı bir barış ve güvenlik sağlanacaksa memnuniyet duyarız.’’ kararlılığını sürdüremedi ve sonuçta iki ülke arasında normalleşme süreci yavaşladı. Zaten uzmanlar başından beri ‘‘Diasporadaki Ermeniler, bazı Batılı ülkeler ve Ermenistan içindeki radikaller normalleşmeyi sekteye uğratabilir’’ diye uyarıda bulunuyorlardı.

Aynı zamanda geçen sene Kasım ayında Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da konuyu şöyle değerlendirmişti: "Azerbaycan-Ermenistan arasındaki anlaşmayı bölgedeki istikrar ve barış için çok önemli görüyoruz. Tarafların anlaşmaya yaklaştığını görmekten memnunuz. Sınır konusunda son varılan anlaşma bu ilerlemenin güzel bir örneği. Azerbaycan-Ermenistan arasında anlaşmanın imzalanması akabinde Türkiye- Ermenistan ilişkileri de normalleşecektir.’’ Bu da haliyle Türkiye’nin sürecin Azerbaycan’la eşgüdüm halinde devam ettirdiğini, Ermenistan’ın da Bakü’yle ilişkilerinin de sağlıklı şekilde yürütmesi gerektiğini net olarak ortaya koyuyor. Bu da Bakü-Erivan ilişkilerinin Ankara-Erivan ilişkilerinde de kilit role sahip olduğunu gösteriyor. Zengezur Koridoru, batı Azerbaycan’dan göceden Azerbaycan Türklerinin kendi vatanlarına geri dönmeleri, dahası Ermenistan’ın Anayasa değişikliğine gitmesi gibi konular da biran önce çözüme kavuşması gereken hususlardan. Zaten raporda da konudan ‘‘Ancak kapsamlı bir barış anlaşmasının önündeki en büyük engel, Ermenistan Anayasası’nda Azerbaycan topraklarına yönelik iddiaların yer almasıdır. Ermenistan 2027’de bir anayasa referandumu yapma planlarına başlatmıştır’’ şeklinde bsahedilmektedir. Yani, Matevosyan’ın yazısında ‘’Ayrıca SETA analistlerinin 2025 tahminlerinde Paşinyan'a sınırın açılacağı sözünü bile vermediklerini de belirtelim.’’ – diye bir not gördük ki, bu da bize çok alakasız bir cümle olarak gözüktü. Zira, bir analistin bir Başbakan’a sınırların açılmasıyla ilgili söz vermesi kadar saçma bir dıurum asla olamaz. Eğer bay Matevosyan uygun koşullardan bahsediyorsa, zira konuyla alakalı raporda zaten yeterince açık açık konuşuluyor.     

 

2.cümle: ‘‘Ayrıca, Ermenistan'ın Batılı kurumlarla artan ilişkileri, Rusya'ya tarihsel bağımlılığına rağmen, diplomatik ve ekonomik bağları çeşitlendirme yönündeki paralel isteği yansıtıyor. Çin'in Gürcistan'daki Anaklia derin deniz limanı projesi gibi büyüyen altyapı yatırımları, geleneksel olarak Rusya'nın kontrolü altındaki bir bölgede konumlarını güçlendirmek isteyen dış güçler için çeşitlendirmenin kritik bir stratejik hedef olduğunu daha da vurguluyor. Bu girişimler, dayanıklılık oluşturmak, bölgesel bağımlılığı azaltmak ve geleneksel ittifakların ötesine geçen işbirliği çerçevelerini teşvik etmek için çeşitlendirmenin önemini ortaya koyuyor. Ancak uzun vadede bu, bölgeye daha fazla oyuncunun gelmesi anlamına geliyor.”

Son zamanlarda Rusya'dan uzaklaşmak ve Batı ile yakınlaşmak için çabalarını artıran Ermenistan’ın AB üyelik sürecini yeniden başlatma kararı alması, ardından Erivan’ın ABD ile stratejik ortaklık anlaşması imzalamasıyla birlikte Rusya devlet televizyonunda Zengezur koridorunun açılmasının gerekliliği vurgulandığında ise Ermenistan’ın Rusya'ya nota vermesi ne Türkiye, ne de Azerbaycan tarafından kabul edilecek bir durum değil. Uzmanlar da Ermenistan’ın AB'ye üyelik sürecini resmi olarak başlatma kararının, Ukrayna savaşı ve Suriye’deki gelişmeler başta olmak üzere, küresel ve bölgesel etkilerin bir yansıması olarak değerlendiriyorlar. Örneğin, Ankara Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yıldız Deveci Bozkuş’a göre bu kararın, şimdiden Güney Kafkasya’daki dengeler üzerinde önemli etkiler yaratacağı şüphesizdir.

Avrasya İncelemeleri Merkezi (AVİM) Analisti Tuğçe Tecimer ise geniş çaplı bir alternatif müttefik arayışında olan Ermenistan’ın AB ile bağ kurabilmesi için önce Türkiye ile ilişkilerini düzeltmesi gerektiğini vurguluyor. Tecimer “AB’ye üyelik konusunda devam eden müzakereler ve kurulan alternatif ticari ilişkiler Ermenistan’ın politik ve ticari olarak Rusya ile sınırlı kalmayıp dünyaya açılma misyonunu da ortaya koymaktadır. Bu konuda şunu da belirtmek gerekir ki, Ermenistan’ın Türkiye ile normalleşme sürecini tamamlaması denize ve ticaret yollarına açılması bakımından elzemdir. Yani, Ermenistan’ın söz konusu hedefine ulaşması Türkiye ile olan ilişkilerini geliştirmesiyle doğrudan bağlantılıdır.” ifadelerini kullandı.

Yani, Batıyla ilişkilerin kurulması bile Ermenistan’ı Türkiye’den uzaklaştırmayacak, bilakis Ermenisytan’a yaklaştıracak. Ayrıca, Benjamin Matevosyan’ın iddia ettiği gibi “dengeli politika” deyimi raporda kendisi Türkiye Ermenistan normalleşmesi için kullanılmıyor, zira raporda konu ‘‘Gürcistan’ın Batı ile Rusya arasında dengeli bir ilişki kurması’’ olarak geçiyor. Bu da daha bir çarpıtma!

Sonuç olarak:

- Siyasi Ekonomik Ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (SETA)’nın yayınladığı “SETA Güvenlik radarı: 2025'te Türkiye'nin jeopolitik ortamı…. Küresel belirsizlikler döneminde fırsatları yönetmek” isimli raporda Türkiye’nin bölgesel konjektürüyle ilgili yeni perspektifler dike getirildi,

- Ermeni siyaset bilimci Benjamin Matevosyan’ın verelq.am sitesinde raporla ilgili yayınladığı düşünceleri baştan sona çarpıtmadan başka bir şey değil,

 - Türkiye Ermenistan normalleşme süreciyle ilgili Matevosyan'ın iddia ettiği gibi Türk mercilerinde Ermenistan'a karşı tutumda değişen hiç bir şey yok. Tam tersi Ermeniler eğer sorun arıyorlarsa, dışarıdaki ermeni diasporasına ve Ermenistan’ın içindeki rövanş peşindeki Ermenilere bakmaları gerekiyor.