2015 yılında TVNET televizyonunda yakın tarih ile ilgili bir programa katılan araştırmacı yazar Mustafa Armağan Atatürk tarafından SSCB'nin kurucusu Vladimir Lenin’e yazılmış mektubu topluma sunarak Azerbaycan'ın o dönemde 5 milyon ruble karşılığında Sovyetlere satıldığıyla ilgili iddialarda bulundu. Lenin’e yazılan mektubun 1964 yılına kadar saklandığını belirten tarih bilimcinin sözlerine göre 1.teklifname diye de anılan mektupta Bolşevik birlikleri İngilizlere karşı harekete başlayacak olurlarsa Türkiye de Azerbaycan’ı Bolşevik devletler zümresine dahil etmeyi kendi üzerine alacaktır ifadeleri de yer almaktadır.  Mustafa Armağan'ın Atatürk'le ilgili iddiaları o dönemde de Türkiye Azerbaycan toplumunda ciddi anlamda yankı uyandırdı. Daha sonrasında da zaman zaman bu iddialar sürekli olarak yeniden gündeme getirildi.

Faktyoxla Lab. (Teyit Laboratuvarı) olarak bu iddiaların ne kadar doğru olup olmadığını okurlarımız için araştırdık.

Öncelikle ‘‘Derin tarih’’ dergisi genel yayın yönetmeniyken 2017 yılının Mayıs ayında kaleme aldığı ‘Latife Hanım konuşursa neler olur?!’ başlığı ile yayınlanan yazı dizisinde Atatürk'ün hatırasına alenen hakaret ettiği için hapis cezasına çarptırılan Mustafa Armagan'ın zaman zaman katıldığı televizyon programlarında, yazdığı yazılarda Atatürk'e karşı hakaret dolu sözler sarf ettiğini belirtmemiz gerekiyor. 

26 Nisan 1920 tarihinde Atatürk'ün Lenin'e gönderdiği mektubu elinde delilmiş gibi kullanarak bunu güya Mustafa Kemal Atatürk'ün sadece 5 milyon ruble karşılığında Azerbaycan'ı sattığını iddia etmesi de aslında Mustafa Armagan'ın bilakis Atatürk düşmanlığından kaynaklanmaktadır.

Tam da altı yıl sonra, yani seneler 2021 yılını gösterdiğinde Mustafa Armağan bu kez akittv.com.tr adresinde "Azerbaycan'ın işgalinde Türkiye'nin rolü var mıydı?!" başlıklı bir yazı yazmıştı ve benzer iddiaları bu yazıda da dile getirmişti. 

Araştırmalarımız zamanı bir hususu da tespit ettik ki, Armağan bu yazısında Azerbaycanlı aydın Efendizade Mehmet Şerif (Şerif Bilgehan)'in söylemlerine yer veriyor ki, ismi zikrolunan kişi de zaten Atatürk'e mesafeli olan birisidir ve Türkiye'deki muhaliflerden Doktor Rıza Nur'un da yakın arkadaşlarındandır.( kaynak)

Daha da önemli bir husussa, tarih bilimcilerin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin açıldığı günle -23 Nisanla Azerbaycan'ın Ruslarca işgali arasındaki 4 güne özellikle dikkat çekmeleridir. Yani, uzmanlar haklı olarak 4 gün içinde Mustafa Kemal'in Azerbaycan'ı satabilme ihtimaline kuşkuyla bakmaktadırlar.( kaynak)

Peki, süreç nasıl gelişmiştir?! Öncelikle ona bakalım...

Araştırmalarımız zamanı Kazım Karabekir Paşa'nın 23 Nisan 1920 tarihinde Mustafa Kemal'a  gönderdiği telgrafta "Bugün Anadolu'nun kurtuluşu için Bolşevik orduları ile el ele vererek hareket etmekten başka çaremiz kalmamıştır." diyerek Moskva'ya bir heyetle Ankara hükümetinin önerilerini içeren bir mektup gönderilmesini istediğini öğrendik. 26 Nisan 1920 tarihinde bir mektup Meclis Başkanı Mustafa Kemal'in imzası ile hazırlanır ve taslak şeklinde Kazım Karabekire ulaştırılır. Kazım Karabekirin bu mektubu Trabzon 3. Fırka Komutanlığına göndererek metnin kağıta geçirilmesini, Fırka mühürüyle mühürlendikten sonra Binbaşı Ali Rıza Bey vasıtası ile Bakü'ye gönderilmesini istediği de bilinen gerçekler arasındadır. Fakat Netkent Akdeniz Araştırma ve Bilim Üniversitesi Uluslararası ilişkiler bölümü Siyaset anabilim dalı başkanı Doç.Dr. Hasan Cicioğlu'nun da "Mustafa Kemal'in Lenine, Lenin'in de Mustafa Kemal'e yazdığı mektup" isimli makalesinde de belirttiği üzere 28 Nisan'da Azerbaycan'ın Sovyet ordularınca işgalinden dolayı bu emir yerine getirilemiyor.

Mektupta şöyle yazıyordu: “1. Emperyalist hükümetler aleyhine harekât ve bunların hükümleri altında ve esaretinde bulunan mazlum insanların kurtarılma amacını hedefleyen Bolşevik-Ruslar ile birlikte çalışmayı ve iş birliğini kabul ediyoruz. 2. Bolşevik kuvvetleri Gürcistan üzerine askerî harekât yapar veyahut takip edeceği siyaset ve göstereceği tesir ve nüfusla Gürcistan’ın da Bolşevik ittifakına dahil olmasını ve içlerindeki İngiliz kuvvetlerini çıkarmak üzere, bunlar aleyhine harekata başlamasını temin ederse, Türkiye hükümeti de emperyalist Ermeni hükümeti üzerine askerî harekât uygulamasını ve Azerbaycan hükümetini de Bolşevik devletlerine dahil etmeği taahhüt eyler. 3. Evvela milli topraklarımızı işgal eden emperyalist kuvvetleri uzaklaştırma ve gelecekte emperyalizm aleyhine oluşacak mücadelede iş birliği için kuvvetlerimizi geliştirmek üzere ve şimdilik ilk taksit olarak beş milyon (Ruble) altının ve kararlaştırılacak (sabitleştirilecek) miktarda cephane ve kendini korumak için silah ve sıhhiye malzemesinin ve yalnız doğuda harekâtı yapacak olan kuvvetler için erzakın Rus-Sovyet Cumhuriyeti’nce karşılanması rica olunur. (Mustafa Kemal Paşa'nın Sovyet hükumetine mektubu. 26 Nisan 1920., Rusya Federasyonu Dış Politikası Arşivi, f. 04, s. 5 1, q. 321a, i. 54868, c. 1 ve f. 132, s. 3, q. 2, i. 1, v. 11). Ama asıl mesele şu ki, bu mektup, Azerbaycan'ın Sovyet Rusyası tarafından işgal edilmesinden 38 gün sonra, 3 Haziran 1920'de Moskova'ya ulaşmıştı. (kaynak)

Ayrıca, TBMM ilk Bakanlar Kurulu toplantısını 5 Mayıs 1920 tarihinde gerçekleştirmiştir. Yeni Meclis’in vekiller heyetinin ilk işi batı alemine karşı durmuş olan Türk milletinin bu mücadelede büsbütün yalnız kalmamasını sağlamak ve bu yolda ilk adım da aynı düşmanlarla uğraşmakta olan Bolşevik Rusya ile temasa geçmektir. Zaman zaman ilgisiz ve yetkisiz kişilerin, kendi adlarına Anadolu hareketi temsilcileriymiş gibi Sovyetlerle temas etmeleri Ankara’da artık hoş karşılanmamaya başlamış ve bir önlem alınması yolunda karar alınmıştır. Bu nedenle oluşturulan heyet 11 Mayıs 1920’de Ankara’dan ayrılır. 19 Temmuz 1920’de Moskova’ya varan heyet Lenin de dâhil önemli Sovyet yetkilileriyle görüşür ve taraflarca 24 Ağustos 1920’de paraf edilen bir antlaşma taslağı ortaya çıkar. Türkiye-Ermenistan arasındaki gerginlik yüzünden kapanmış olan Türk Rus karayolu da, Bolşeviklerin Moskova’da bulunan Ermeni heyeti ile yaptıkları görüşmeler ve arabuluculuk tekliflerinin kabul edilmesi sonucunda, 1 Temmuz 1920 tarihinde açılmış ve o sıralarda Moskova’da bulunan Halil Paşa Sovyet yardımlarıyla bu yoldan Anadolu’ya dönüş yapmıştır. Halil Paşa gelirken yanında Sovyet Dışişleri Komiseri Çiçerin’in 2 Temmuz 1920 tarihli mektubunu da getirmiştir. Bu mektubunda Çiçerin iki ülkenin karşılıklı iyi ilişkilerini övmekte ve geleceğe ilişkin olumlu dileklerde bulunmaktadır . 10 Ağustos 1920’de Türkiye’yi ilgilendiren iki antlaşmanın imzalandığını görüyoruz. Bunlardan ilki Moskova’da, Ermeniler ile Bolşevik Hükümeti arasında imzalanan antlaşma olup, Türkiye’yi ilgilendiren kısmı Rusların, Ermenilere Nahçıvan’ı ve Culfa’dan Şahtahtı’na kadar olan demiryolunun kontrolünü bırakıyor olmasıdır. İkinci antlaşma ise aslında Osmanlı Devleti’nin fiilen sona erdiğini söyleyebileceğimiz Sevres Antlaşması’dır. Bu antlaşmada Türk-Rus ilişkilerinin kesiştiği noktalar; Türk-Rus sınırlarının “eski sınırlar” olarak bırakılması (madde 27)11 ve Doğu Anadolu’da, denize çıkışı olan bir Ermenistan Devleti’nin kurulması (madde 88) ile Brest-Litovsk Antlaşması’nın kaldırıldığının (madde 132) kabul edilmesidir.

Ayrıca 40. madde ile Rusya’ya, Milletler Cemiyeti’ne katılması ve kendi istemesi durumunda oluşturulacak Boğazlar Komisyonu’na katılma hakkı tanınmıştır. Tam bu noktada Türk-Sovyet ilişkilerine üçüncü bir pencereden bakacak olursak karşımıza 24 Ağustos 1920 tarihli Fransız istihbarat raporu çıkmaktadır. Bu rapora göre, İstanbul’da bir Bolşevik Komitesi kurulmuş; üç Rus ve on üç Türk’ten oluşan bu komite Anadolu’da çeşitli şubeler açmış ve hatta Azerbaycan, Gürcistan, Ermenistan’daki Bolşevik komiteleriyle de temasa geçmiştir. Bu arada Halil Paşa ve Sovyet Elçi Vekili Upmal başkanlığındaki Türk ve Sovyet Heyetleri 8 Eylül 1920’de getirdikleri altınlarla Erzurum’a varırlar. 200 kilosu Doğu Anadolu ordusu için alıkonulan bu altınların kalanı Ankara’ya ulaştırılır ve özellikle subay ve memurların maaşlarının ödenmesinde kullanılır. Aynı dönemde Türk halkı da açlık çeken Rus halkı için çeşitli yardımlar toplamış ve göndermiştir.

Uzmanlar 1921 Antlaşması’nın görüşmeleri için Moskova heyetinde bulunan Yusuf Kemal (Tengirşenk) Bey’in, paraf edilen taslak ile kendi izlenimlerini ve Bekir Sami Kunduh Bey’in raporunu, vapurla geldiği Trabzon’dan 18 Eylül 1920’de telgrafla Ankara’ya ilettiği konusunda da hemfikirler. Aslında Yusuf Kemal Bey’in de aralarında bulunduğu bir heyet Moskova’da Çiçerin ve Lenin’le çeşitli görüşmeler yaparken bir yandan da iki ülke arasında çeşitli yazışmalar gerçekleşmiştir.

Bu görüşmelerin ana tıkanma noktası Rusların Ermeniler adına yaptıkları istekler olmuştur ki, bu da zamanla çözüme kavuşmuştur. (kaynak)

Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın Türkçe hazırladığı bildiri metninde de konuya ciddi anlamda aydınlık getirmektedir. Rusya Federasyonu Sosyal ve Siyasi Tarih Devlet Arşivi, Rusya Federasyonu Devlet İktisat Arşivi, Rusya Federasyonu Devlet Sinema ve Fotograf Belgeleri Arşivi, Rusya Federasyonu Dış Politika Arşivi, Rusya Federasyonu’nun Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği Arşivi’nden alınan belgeler ışığında hazırlanan broşürde bilgilere rastlıyoruz.   

Konuyu araştırırken bir husus ta dikkatimizi çekti: 2014 yılında Özgür Avrupa radyosu Azerbaycan servisi de konuyla ilgili bir açık oturum düzenlemişti. Dahası, youtube kanallarını incelerken, Kölgede qalan heqiqetler (Gölgede kalmış gerçekler) isimli youtube kanalında da benzer iddiaların ortaya atıldığını gördük. 

Kanalı incelediğimizde yapılan yayınların yüzde 90’nin İranyanlısı olduğunu belirledik. Bu iki yayın arasında yaklaşık yedi yıllık süre zarfının  olması bile bu çarpıtmanın hangi merkezlerce ortaya atıldığını anlamamıza yetiyor.    

Sonuç olarak:

-Mustafa Armagan’ın ‘‘Atatürk Azerbaycan’ı 5 milyon rubleye Sovyet Rusyası’na sattı’’ iddiası ciddi bir yalandan ve çarpıtmadan ibarettir,

-Resmi Ankara’nın 26 Nisan 1920 tarihinde Atatürk'ün Lenin'e gönderdiği mektubu elinde delilmiş gibi kullanmasının arkasında hiçbir ciddi argüman yoktur, zira mektup yazıldıktan iki gün sonra Azerbaycan Sovyet Rusyası tarafından işgal edildi,

-Dahası, Atatürk tarafından gönderilen heyetin Moskova’ya ulaşması 3 Haziran’ı bulmuştur ki, o zaman da Azerbaycan’ın işgal edilmesi bir olgu olarak kabul edilmekteydi,  

-Sovyet arşivlerinde de belirtildiği üzere, 1921 Antlaşması’nın imzalanması sırasında vaadedilen 10 milyon altın Ruble tutarının son dilimi olan 3,5 milyon altın Ruble’nin Türk Hükümetine teslim edilme tarihiyse 3 Mayıs 2022’yi göstermekteydi.

-Atatürkle ilgili bu iddiaların çeşitli şer odakları tarafından sık sık dillendirilmesi de aslında bu iddiaların altında yatan kirli ittifakı da gün yüzüne sermektedir.