Japonya merkezli Nikkai Asia gazetesi, Türkiye ile ilgili çarpıcı bir makale yayımladı. Başkan Erdoğan ve Türk SİHA'larından övgüyle bahsedilen makalede, Başkan Erdoğan'ın "Batı yanlısı politikanın kalıplarını kırdığı" görüşü belirtildi.

"2014'te Türkiye'nin ilk seçilmiş Cumhurbaşkanı olarak iktidara geldiğinden bu yana Erdoğan, Türk siyasetinde onlarca yıllık Batı yanlısı politikanın kalıbını kırdı. Uzun zamandır NATO'nun uysal bir üyesi, Avrupa'nın çevresinde sessiz, laik bir ülke olarak görülen ve sabırla Avrupa Birliği'ne katılmayı bekleyen Türkiye, artık kendini bölgesel bir hegemon olarak görüyor.

Nikkei Asia'nın analizinde, Türk İHA/SİHA'larına da geniş yer ayırıldı. Bayraktar TB2 SİHA'nın, Türkiye'nin yeni keşfedilen sert gücünün bir simgesi olduğu ve Haluk ve Selçuk Bayraktar'ın Türkiye'deki imajının, ABD'deki Elon Musk'ın imajıyla karşılaştırılabileceği dile getirildi.

İHA'ların özelliklerine yönelik şu ifadeler kullanıldı:

Türkiye'nin insansız hava araçları ucuz ama etkilidir. 2020'nin sonlarında Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki silahlı çatışmada, Bayraktar TB2 hem keşif hem de saldırı drone'u olarak öldürücüydü. Daha pahalı İsrail insansız hava araçlarının yanı sıra düzinelerce Ermeni tankını da imha etti.

Libya'daki olayların gidişatının değiştirilmesinde Türkiye'nin etkin bir güç olduğu herkes tarafından bilinmekle beraber Libya, Türk stratejistlerine tüm jeostratejik konumlarını tek başına yeniden canlandırma yeteneği sundu. Türk tarafı hava üstünlüğünü kurduğunda, Hafter'in güçleri Libya'nın çöl gibi açık arazisinde etkili bir şekilde faaliyet gösteremedi. Türk insansız hava araçları, gidişatı tersine çevirmeye yardımcı oldu ve savaşan gruplar arasındaki uzlaşma süreci için zemin hazırladı.

Adriyatik'ten Çin sınırlarına kadar, Türkiye ile tarihi, dilsel, etnik veya Ukrayna örneğinde olduğu gibi stratejik bağları olan bir grup ülke var. Türkiye son dönemde gözünü Afrika'ya dikti. Erdoğan, kıtada 30 ülkeyi gezdi. Türkiye jeopolitik takımlar arasında geçiş yapabilir ve bazen ekonomi politikasında olduğu gibi kendi başına hareket edebilir. Kesin olan tek bir şey var: oyun kurucu olmak istiyor.  Kaynak

Ayrıca, İspanyol ekonomi dergisi Muy&Negocias Economia’da, Türkiye, gelecekte en gelişmiş ekonomiye sahip olacak ülkeler arasında gösterildi. Geçtiğimiz ağustos ayında yayınlanan yazıda, “2030'da dünyanın en zengin ülkeleri bunlar olacak başlığıyla” Türkiye’nin artmakta olan iki trilyon avro GSYH ile birlikte 2030 yılında dünyanın beşinci ekonomisi olacağına yer verildi.( Kaynak)

Faktyoxla Lab. olarak Türk ekonomisinin gelecek perspektiflerini, büyüme oranlarını araştırdı.

Türkiye'de ekonomi yönetimi, 2022 yılına hızlı bir giriş yaptı. Art arda açıklanan destek paketleri ve yeni ekonomi modelindeki son gelişmelerle piyasaların sorunlarına çare bulunması amaçlanıyor. Ülke ekonomisini ciddi bir şekilde kilitleyen faiz ve döviz kuru dalgalanmasına karşı, 20 Aralık 2021 tarihi Türkiye'nin en önemli günlerinden birisi olarak anılacak.

O gün Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki Kabine Toplantısı'nın ardından millete seslendi. Türkiye'de durum buyken dünyadaki vaziyete dikkati çeken Erdoğan, dünya ekonomisinin yüzde 80'ini oluşturan küresel güçlerin yakın tarihin en büyük ekonomik kavgasını verdiğini vurguladı.

Küresel finans krizinin yaşandığı 2008'den bu yana tüm büyük ekonomilerin tek amacının kendi ülkelerindeki istihdamı korumak olduğuna işaret eden Erdoğan, çok güçlü finans yapılarına sahip olmalarına rağmen, sürekli parasal genişlemeye giden gelişmiş ülkelerin kendi aralarındaki görünmez savaşın sebebinin bu olduğunu ifade etti.

Avrupa Merkez Bankasının da Amerika Merkez Bankasının da Japonya Merkez Bankasının da Çin Merkez Bankasının da diğerlerinin de para politikalarının istihdamı koruma merkezli belirlendiğinin altını çizen Erdoğan, şunları kaydetti:

"Çılgınca para basan, faizleri sıfıra yakın ve hatta ekside tutan, merkez bankası bilançolarını neredeyse milli gelirleri seviyesine çıkartan bu ülkeler, belirsizlik batağından hala kurtulamadıklarını bizzat kendileri itiraf ediyorlar. Geçmişte ülkemizi hazırlıksız şekilde Gümrük Birliğine girmeye zorlayanlar, ekonomimizin beklenmedik bir şekilde bu sürece uyum sağlaması ile umdukları kadar vakit kazanamamışlardı. Avrupa ülkeleri avroya geçiş sürecinde paralarını bir gecede yüzde 50 devalüe ederlerken, Türkiye bunun dışında tutulmak suretiyle sanayimize ve ticaretimize görünmez engeller konmuştu. Buna rağmen özellikle hükümetlerimiz döneminde verdiğimiz emekler ve yaptığımız fedakarlıklar sayesinde sanayimizi ayakta tutmayı, ticaretimizi ve ihracatımızı geliştirmeyi başardık. Şimdi de aynı amaçla farklı argümanlar ve araçların devreye sokulduğu bir süreç yaşıyoruz. Dünya 90 trilyon doları kamuya ait olmak üzere toplamda 220 trilyon doları geçen bir borç batağında yüzerken, Türkiye'ye ısrarla faizlerin yükseltilmesini dayatmak, insanların aklıyla dalga geçmekten öte anlam taşımaz." (Kaynak)

SETA Genel Koordinatörü Burhanettin Duran’a göre, Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2023 seçimlerinin kaderini belirleyecek iddialı bir hamle yaparak yeni bir ekonomik modele geçti.

Duran Cumhrubaşkanı Erdoğan’ın yüksek faizin ekonomiyi durgunluğa ve işsizliğe götüreceğini öngörerek büyüme, ihracat ve yatırım odaklı yaklaşımı benimsediğini benimsedi. Ayrıca SETA koordınatörü bu geçişin risklerinin farkında olan Erdoğan geçen pazartesi açıkladığı yeni enstrümanlarla yükselen kurları hızla kontrol altına alarak piyasadaki psikolojiyi değiştirdiğini de dile getirdi: ‘’ Pazartesi akşamına kadar ekonomi üzerinden felaket senaryoları yazan muhalefet elindeki malzemeyi kaybetti. Erdoğan’ın hamle yeteneği ve halkın Erdoğan’a olan güveni beklemedikleri şeylerdi. Muhalefet yeni ekonomik modeli eleştirmeye devam etse de gündemi yönlendiren Erdoğan, yeni hamlelerle psikolojik üstünlüğünü pekiştirmeye kararlı.

2023 seçimlerine giderken Erdoğan, dış politika, güvenlik, iç siyaset ve ekonomiyi birbirini etkileyen alanlar olarak belirlemedeki liderliğini sürdürecek. CHP belediyelerine yönelttiği eleştirilerden anlaşılan, önümüzdeki aylarda siyasetteki tartışma konularını daha fazla belirleyen taraf olacak. Muhalefetin aday çıkaramama, programsızlık ve popülizm zaaflarını seçmen nezdinde daha net ortaya koyan yeni adımlar atacak. Türkiye’nin kritik meselelerini çoklu düzlemde yönetmedeki üstünlüğünü devam ettirecek.’’(Kaynak)

Bursa Uludağ Üniversitesi İnegöl İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Yüksel Okşak, ekonomi piyasalarında belirsizliğin kaybolmaya başladığı görüşünde.

Okşak, "Ekonomide rekabet koşullarının tekrar gözden geçirilmesi gerekiyor. Bu yönde adımlar atılmaya devam edildiği müddetçe belirsizlik hızla azalmaya ve güven tekrar gelmeye devam edecektir. 2022 yılı yüksek büyümenin olacağı bir yıl olacak" dedi.( Kaynak)

Eski Sağlık ve Turizm Bakanı Bülent Akarcalı Fakyoxla Lab’a şunları söyledi: Türkiye son yıllarda dünyanın ciddi sanayii devleri arasına girmiştir. Niye diye soracak olursanız, şuan Türkiye’nin değişik bölgelerinde 350 organize sanayii bölgesi mevcut. Yalnız bu sanayii bölgelerinde 55000’in üzerinde üretim yapan fabrikalar var. Bu fabrikaların en küçüğü 10 bin metre2. Bunlar tabii en küçük olanlar. Bunun dışında binlerce tesis, atölye mevcut ki, bu da üretim demek hiç kuşkusuz.

Şuan Türkiye dünyaya binlerce çeşitte mal ihraç eden bir ülke. Biz de, dünya da bunun büyük bir önem arz ettiğinin farkında. Türkiye’de şuan sanayi ürünleri ihracatı Mısır da dahil olmak üzere tüm Afrika ülkelerinin sanayii ürünleri ihracatından daha fazla. Bu ülkelerin petrol ve doğalgaz ürünleri ihracatını çıkar, ortada bir şey kalmıyor. Aynı zamanda, Türkiye’nin sanayii ürünleri ihracatı Rusya’nın birkaç ürün ihracatını çıkaracak olursak, Rusya’nın genel sanayii ihracatından daha fazladır. Hatta biz Hindistan’dan dahi çeşit olarak daha fazla ürün üretiminesahiibiz. Arkadaşlara da söylüyorum ki, Avusturya’dan Çin’e kadar öyle bir ülke gösteremezsiniz ki, onun ürün çeşitliliği Türkiye kadar geniş yelpazede olsun. Piyasada zaten önemli olan ürün yelpazesinin çokluğudur. Çeşit on taneyse bunun beş tanesini satamazsanız, batarsınız. Afakat çeşit onbinlerce olursa, Fransa, Almanya, İtalya gibi birini az satarsınız, onu çok satarsınız, yine de ayakta kalırsınız. Şuan Türkiye’nin en büyük sıkıntısı yıllık dövizinin büyük bir kısmının enerjiye gitmesidir. Yaklaşık senede 50 60 milyar dolar enerji için harcıyoruz. Türkiye kendi enerjisini üretirse, doğalgaz rezervleri bulundu biliyorsunuz, aynı zamanda Türkiye’e çok büyük güneş paneli fabrikası kuruldu, bundan başka Rusyayla beraber natom nükleer enerjisi santrali birkaç sene içinde ortaya çıkacak, tüm bunlar Türkiye’nin yakında döviz rezervini daha güçlü bir şekilde elinde tutacağının garantisi olacak. Burda yinemekte fayda görüyorum: önemli olan sanayii ürünlerinin ihracatının çeşitliliğidir. İşte Japonya da, İspanya da bu konumdan yola çıkarak önümüzdeki yıllarda Türk ekonomisinin daha güçleneceğini söylüyorlar.

Bir de burda Türkiyeli girişimcilerin Afrika kıtasına yaptığı yatırımları, Türk devletinin orada etkin hale gelmesini gözardı etmemeliyiz. Şöyle ki, kısa sürede yatırımlarıyla o koca kıtada Çin’in, İsrail’in önüne geçecek gibi gözüküyor. Bunun da kendine özgü nedenleri var. Ordaki Fransalı, İsrailli, Çinli asla bir Afrikalıyla gönül ilişkisi kuramıyor, onlarla sadece iş yapmanın, koca kıtayı sömürmenin peşinde. Oysa, oraya giden Türk yatırımcılar Afrikalılarla gönül bağı kuruyor, onların dertleriyle dertleniyor. Aslında Fransa’nın Türkiye’ye karşı böyle kıskanç davranmasının nedeni de budur. Fransa olaya hala sömürgecilik perspektifinden bakıyor, ama Türkiye öyle değil. Şimdi bunları objektif, tarafsız bir şekilde incelediğiniz zaman göreceksiniz ki, Türkiye hemen hemen her alanda gücüne güç katan ülke. Sanayiisinden askeriyesine sürekli ekonomik dengeleri zorlayan bir ülke haline gelen Türkiye’nin özellikle son yıllarda ürettiği insansız hava araçları ABD’de ciddi kaygı uyandırmağa başladı. Aslında bu gün Türkiye’nin gücü sadece Türkiye’nin de gücü değil, Türkiyeyle beraber tüm kardeş ülkeler de onun gücüne güç katıyor. İnşaaallah, Türk dünyasıyla bir bütün haline gelecek olan Türkiye gerçekten de tüm dünyada ekonomisi gün geçtikçe daha da güçlenecek.

Siyasetbilimci, Osmanlı Diriliş Halk Hareketi Teşkilatlardan sorumlu genel başkan yardımcısı Cihad Rahmi Akar Faktyoxla Lab`a verdiği özel demeçte Türkiye ekonomisinin sık sık böyle dalgalanmalar gördüğünü, fakat girişimci, atılgan Türk insanı ve insanına, vatandaşına sahip çıkan Türkiye devleti sayesinde bu tür süreçleri başarıyla tamamladığını söyledi. Akar son döviz dalgalanmasından sonra Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayip Erdoğan’ın bir hamle yaparak yeni, milli ekonomi modeli ortaya koyduğunu belirterek bu dönemde halkımızın dikkatli olması gerektiğini, yeni ekonomi düzenine uygun hareket etmeli olduğunu vurguladı. Onun sözlerine göre, Türkiye halen 125 milyar dolarlık üretimle dünyanın 16. büyük imalat sanayisi ve emperyalist güçler de bunun farkında: ‘’Her yolla Türk ekonomisinin gelişimini durdurmak, onun ileriye doğru hamle yapmasına engel olmak istiyorlar. Türkiye'de şu an ihracata dayalı bir büyüme stratejisini benimsemiş durumda. Hemen hemen her alanda kalkınma ve büyüme stratejileri uygulamaya çalışıyor. İhracata dayalı programlanan ekonomilere ülkelere baktığımızda şunu görüyoruz: bazen hafif çalkantılar yaşamış olsalar bile, o ülkeler geleceğe yatırım yapmış oluyorlar. Akdeniz’de, Afrika’da, Uzak Asya’da, Kafkaslarda Türkiye’nin yapmış olduğu ekonomik hamleler, iş insanlarımızın oralarda iş hayatında engin tecrübelere sahip olmaları, dünyada önümüzdeki dönemde beklenen riskleri Türkiye açısından oldukça azaltacaktır. Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın emin adımlarla dünyayı kendi ekseni etrafında döndürmek isteyen emperyalist güçler karşısında iatikrarla duruş getirmesinin arkasında duran nedenlerden birisi de kuşkusuz Türk insanının içinde bulunduğu durumu dirayetle değerlendirip ileriye yönelik sağlıklı adımlar atma yeteneğidir. Halkından aldığı güçle dünyanın dengesini değişecek ekonomiyi dünyaya dikte etme gücünü kendisinde bulan Cumhurbaşkanımızın istikrarlı duruşu sayesinde ekonomimizin birkaç yıl içinde dünyanın en iyi 5 ekonomisinden biri olacağına cani gönülden inanıyorum.’’

Görüldüğü üzere, dünyada gelişen olaylar önümüzdeki yıllarda Türk ekonomisinin dünyada hak ettiği geleceğini gösteriyor. Yeni yıla girerken, Türkiye'de ihracata dayalı bir büyüme stratejisi benimseniyor ki, bunun da sonucunda yüksek kurlardan faydalanılarak, ihracat artırılacak ve cari açık düşürülecek; iç talep canlandırılarak, büyüme yüksek tutulacak.