15 Temmuz 2022 tarihinde Ermenistan’da tutuklu bulunan tanınmış Rus blog yazarı, yönetmen ve yapımcı, aynı zamada Ermeni kökenli olduğu için Ermenistan’da bilinen aktivistlerden Armen Grigoryan duruşma salonundayken öldü. Ermeni basınının yazdığına bakılırsa, mahkeme oturumu sırasında, avukat Ruben Melikyan savunmanın argümanlarını sunduğunda, Grigoryan'ın sağlığı keskin bir şekilde bozuldu ve bilincini kaybetti.( Kaynak)

Faktyoxla Lab. olarak yönetmen, yapımcı ve aktivist Armen Grigoryan’ın ölümünün arkasında gizlenen bazı durumları, yapımcının söylevleri ve bu söylevlerden Ermenistan toplumunun duyduğu rahatsızlıkları, yapımcının tutuklanmasının arkasındaki ‘‘Türk’’ kelimesinin nefret objesi olarak algılanmasının nedenlerini araştırdık.

Öncelikle, Faktyoxla Lab. olarak bu konuya daha önce de değinmiştik, Ermenistan’da birilerine Türk demenin suç olması hep gündemde olan bir konuydu. Başbakan Nikol Paşinyan muhalifleri ve ordu, Türkiye ve Azerbaycan’a çok daha düşman bir konumda. Hatta Paşinyan’ı Türkiye ve Azerbaycan’a teslim olmakla suçluyorlar. Paşinyan’a karşı olan öncü güçler, Erivan sokaklarındaki eylemleri örgütleyenler, Paşinyan ve taraftarlarını “Türk faresi”, Türk p.çi” olarak niteliyorlar. Ermenistan polisi, geçtiğimiz yılın Eylül ayında başbakanın fotoğrafının altına yorum yapan Nikol Paşinyan'a hakaret eden bir Facebook kullanıcısına ceza davası açtı.( Kaynak)

Polis, zanlının Ermeni Ceza Kanunu'nun 137.1. maddesini ihlal ettiğini belirtti: “Bir kişiye kamu faaliyetleri nedeniyle ciddi hakaret. Dava, yaralandığı iddia edilen tarafın şikayeti olmadan başlatıldı."

Eylül ayının başlarında, yerel basında polisin, Facebook'ta Paşinyan'a saldırgan bir yorum yazdığı iddia edilen Hrant Avetisyan adlı bir sosyal medya kullanıcısını aradığı belirtilmişti. Ayrıca, Ermeni medyasında yer alan haberlere göre, “Alternatif Belediye” girişiminin kurucularından ve Erivan İhtiyarlar Meclisi eski üyesi Sona Agekyan hakkında üç ceza davası açıldı. Bir ila üç ay hapis cezasıyla karşı karşıya olan Agekyan da Ermenistan Ceza Kanunu'nun  137.1 maddesi uyarınca, sosyal medyada Nikol Paşinyan’a ‘‘Türk’’ dediği için devlet yetkilisine ağır hakaret etmekle suçlanıyor. Ön soruşturma tamamlandı ve Agekyan yakında yargılanmayı bekliyor.

Agikyan basına verdiği demeçte “İddianamede, bu şahsın Facebook'ta kendisine Türk dediğim için itibarının rencide edildiğini gösteriyor. Hala aynı düşüncedeyim ve asla söylediklerimin de arkasındayım. Aynı sözleri mahkemede de tekrarlayacağım.” - dedi.

Yerel medya koalisyonları bu tür ceza davalarını "ifade özgürlüğü üzerinde kabul edilemez kısıtlamalar" olarak kınarken, Amerikan sivil toplum kuruluşu freedom house' nin Avrupa ve Avrasya programları direktörü Mark Berendt, değişikliklerin "ifade özgürlüğünü engelleyeceğini ve ülkedeki medyanın finansal varlığını tehdit edeceğini" söyledi.

Ama ne gariptir ki, Armen Grigoryan’ın cezai işlemi Ermenistan Ceza Kanunu'nun 226. maddesinin 2. kısmı uyarınca (kamuya şiddet çağrısı, kamusal gerekçelendirme veya şiddet propagandası) kapsamında işlenen bir suça tabi tutuldu. O, Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ı değil, Şirak ve Ararat bölgesinde oturan Ermenilere ‘’Türk’’ dediği için tutuklandı. Grigoryan dağlık bölgelerin sakinlerinin safkan Ermeniler olduğunu ve vadi sakinlerinin "melez ve yarı Türk" olduğunu iddia söylediği röportajlarından yola çıkan Ermenistan Ulusal Güvenlik Servisi Grigoryan'ın tutuklanmasına karar verdi. Sputnik Armenia, Gümrü'de yapılması planlanan bir muhalefet mitingi öncesinde videonun internette dolaştığını ve Şirak bölgesi sakinleri arasında ciddi bir öfkeye neden olduğunu yazdı.

Grigoryan'ın avukatları Ruben Melikyan ve Armen Mashinyan tutuklamanın ardında yalnızca siyasi hususların bulunduğunu konusunda ısrar ediyorlardı. Onlar basına verdikleri demeçte “Bir vatandaş kamuoyuna yaptığı açıklamalar nedeniyle klasik bir siyasi zulümle karşı karşıya. Daha önce [Ermeni Başbakanı Nikol] Paşinyan'ın bir destekçisi, Karabağ Ermenilerine karşı benzer veya daha kaba ifadeler kullanmış, ama ne gariptir ki, tutuklanmamıştı. Ve aniden, kendisini Paşinyan rejiminin rakibi olarak konumlandıran bir aktivisti hakkında cezai işlem başlatıldı. Avrupa Konseyi kriterlerine göre, yetkililerin yandaşları aynı eylemler için serbest bırakıldığında ve muhalifler hapse atıldığında siyasi tutuklu olarak nitelendiriliyorlar” dedi.

Şimdi vereceğimiz örnek aslında Ermenistan’da Armen Grigoryan olayına kadar gelişen sürece ayna tutacak türden.Agos’un haberine göre, 2017 yılında Hrant Dink Vakfı 10.Seyahat Fonu yararlanıcısı olarak, Dr.Tirşe Erbaysal Filibeli ve iletişim uzmanı Prof. Dr. Yasemin Giritli İnceoğlu Erivan’a gittiler ve Erivan’da faaliyetini sürdüren Media Initiatives Center’da çalışan iki gazeteciyle, Anna Barseghyan ve Gegham Vardanyanla yaptıkları röportajlar sonucunda geldikleri nokta şöyle: sosyal medyada, özellikle de kanaat önderleri sürekli Türkiye’ye ve Azerbaycan’a sürekli hakaret ediyorlar. Onların kullandıkları ifadeler aşağı yukarı şu şekilde: “Azerbaycanlılar koyun gibi, Türkler düşmanımız, Azeriler ve Türkler aslında aynılar, bir farkları yok”.

Ermeni gazeteciler Türkiye özelinde kullanılan hakaretler ya da aşağılamalar hemen hemen şu yönde olduğunu belirtiyorlar: “Ermeni medyası yalnızca Türkiye’de olan kötü şeyleri haberleştiriyor. Özellikle de soykırım konusuna odaklanmış vaziyetteler. Devamlı olarak Türkiye’de demokrasi yok mesajı veriliyor ama Ermenistan’daki durumdan hiç bahsedilmiyor. Türkler bizim düşmanımız. Ermeni şarkısının melodisi Türkçeye benziyor ve Türkiye’de de çok popüler diye Türkler sevdiği için mutlu olmamız mı lazım?”

Önyargı kalıplarına dair birkaç deyiş de örnek veriliyor: “Türk Türktür, onlara güvenilmez.’’, ‘‘Sen Türk müsün?’’, ‘’Türk bile bunu yapmaz.’’

…Sonuç olarak, homojen bir toplum oldukları için çok kültürlülük ve çeşitliliğe gereksinimleri oldukları ancak bu şekilde bu önyargıları kırabilecekleri konusunda her iki gazeteci de hemfikir. Gegham tüm bunun bir eğitim sorunundan kaynaklandığını, eğitimin devlet politikası olarak benimsenmesi gerektiğini, medyanın ön yargıları ve kalıp yargıları yeniden üretmemesinin önemini, en sık olarak rastlanan “Ermeniler en iyi ulus, Tanrı dünyada en iyi ulus olarak bizi seçti” tarzı klişelerin terk edilmesinin bir zorunluluk olduğunu vurguluyor. Bunun bir zaman işi olduğuna inanıyor, bu kuşaktan olmasa da bir sonraki kuşaktan umutlu. Ona göre, bir başka önemli sorun da gazetecilerin ve editörlerin nefret söylemi yaydıklarının farkında bile olmamaları. İletişim Fakültelerinde bunun eğitiminin verilmesi gerektiğini belirtiyor.

Anna Barseghyan ise bu konuda çok umutlu değil. “Yeni kuşak gençler düzeltecek diyorlar ama gerçek şu ki gençler de ailelerine benziyor, armut dibine düşer misali.”( )

Ermenilerin nefreti sadece Türklere karşı değil. Onlar aynı zamanda Ermenistan vatandaşı olan diğer milletlere karşı da aynı nefreti sergiliyorlar. Ülke nüfusunun zaten %2’ni oluşturan diğer etnik kimliklerle de benzer sorunlar yaşıyorlar. Süryanilerle yaşanan kendi köylerinden göç sorunlar, Ezidi aktivist Saşik Sultanyan’ın hala tutuklu bulunması, Rusların Lori’deki kilisesinin hala kapalı olması, Lori ilin Madan köyünde Yunanlıların okulsuz, hastanesiz ve ulaşımdan uzak bir yaşam sürmeleri, Erivan’ın merkezinde bulunan Holokost Anıtı’nın Ermeni barbarlığından sık sık nasibini alması, işte bunlar Ermenilerin sadece Türklere, Azerbaycanlılara değil, hatta kendi içinde yaşayan farklı etnik kimliklere duydukları nefretin en büyük kanıtıdır.

Görüldüğü üzere, yönetmen Armen Grigoryan’ın Ermenistan’ın Batı Zengezur bölgesindeki Ermenileri ‘’Türk’’ diye tanımlaması olayı tamamen gerçektir ve gün yüzüne çıkarılan olaylardan sadece birisidir. Gün yüzüne çıkarılamayan nefret söylemlerini varın siz kendiniz düşünün artık…