Türkiye Halkın Demokratik Partisi (HDP) Ermeni Milletvekili Garo Paylan, Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin Meclis'te görüşülmesi sırasında Türkiye'deki Ermeni kültürel mirasına atıfta bulunarak, kültürüne el konulan Ermenilerin eserlerinin farklı şekilde sunulduğunu dile getirdi.

“Neden Dolmabahçe Sarayı bizim, Ahtamar bizim demiyoruz… Okuldayken Dolmabahçe'ye götürüldük, rehber “sarayı İtalyan mimar Baliani yaptı” dedi. Ben de inandım, okula döndüm ve Dolmabahçe'nin Ermeni mimar Karapet Balyan tarafından yapıldığını öğrendim. Öyle bir anlayış var ki, bir İtalyan mimarın Ermeni mimarına tercih edildiğini hayal edebiliyor musunuz? İstanbul'un birçok yerinde mimar Balyan'ın ünlü şaheserinin el yazması korunmuştur. Neden inkar ediyoruz? Neden Sultanahmet, Dolmabahçe Sarayı ve Ahtamar bizimdir demiyoruz?

Karapet Palyan'ın (1800-1866) Sultan Abdülmecid'in saray mimarlarından biri olduğunu belirtmek gerekir. Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi binası, Dolmabahçe Sarayı ve Kutsal Kurtarıcı Ermeni Hastanesi binası gibi İstanbul'daki birçok tarihi yapının mimarıydı.(kaynak

Faktyoxla Lab. olarak Garo Paylan’ın söylediklerinin ne kadar doğru olduğunu, Osmanlı’da bazı yapıların gerçekten de Ermenilerce inşa edilip edilmediğini okurlarımız için araştırdık.  

Öncelikle, Balyanlar’ın sanat tarihi kitaplarında mimarlık eğitimleri üzerine verilen bilgiler doğru olmayıp ciddi yanlışlıklar ihtiva etmektedir. Söz gelimi 1843’te Paris’e eğitim için giden ve bazı eserlerde mimar olarak gösterilen Nikoğos Balyan rahatsızlığı nedeniyle kısa sürede geri dönmüştür. Bir başka mimar olarak gösterilen Serkis Balyan’ın 1855’te Ecola des Beauks- Arts’dan mezun olduğunu Kevork Pamukciyan ısrarla belirtmektedir. Oysa bu tarihlerde Serkis Balyan İstanbuldaydır. 1853’te Sultanahmet te inşa ettiği bir hanın çökmesi nedeniyle hapistedir. Ayrıca Fransa da bahsi geçen mühendislik fakültesinden Balyan ailesinden hiçbir ferdin mezun olmadığı belgelenmiştir. Balyanlardan Pariste eğitimini tamamlayan Nikoğosun oğlu Levon olmuştur. O da bırakın mimarlık fakültesini, Sainte-Barbe yani bir orta öğretim kurumunu bitirebilmiştir? Balyanlar’ın serancamı bununla bitmiyor, dahası da var: 1873 te Sultan Abdülaziz”in desteği ile "Şirket-i Nâfia-i Osmanî" adıyla İmparatorluğun ilk inşaat şirketini Serkis Balyan kurmuştur. 1879’da İstanbul da Kuruçeşme Adası bu şirket adına bir liman ve bir fabrika yaptırması şartıyla Serkis Balyan’a tahsis edilmiştir. Ancak Serkis Balyan, adayı kullanım amacı dışına çıkarıp bir köşk inşa ederek şahsi mülkü üzerine geçirmiştir. Serkis Balyan için 1882 yılında başlatılan ve 1886 da sonuçlanan bir soruşturma sonucu, Sultan Abdülaziz ve II. Abdülhamid döneminde yaptığı yapılardan toplam üç yüz bin lirayı aşkın bir meblağı zimmetine geçirdiği saptanmış ve bu soruşturma neticesinde hakkında açılan dava ile bütün mal varlığına el konulmuştur.

Ancak Ekim 1888 de sarayın başdoktoru Mavroyani Efendi aracılığı ile Sultan II. Abdülhamid tarafından affedilmiştir. Dahası, Dolmabahçe Sarayı nın da mimarisinin Balyanlar’a atfedilmesi yine gerçeklerle örtüşmemektedir. Balyanlar olsa olsa bu binaların bazılarında mimar olarak değil, müteahhit olarak görev yapmış olabilirler? Evet, işin bütün serancamı böyle? Mimarlık tarihimize yerleşmiş olan yapıların gerçekte kimler tarafından yapıldığı, mimarlarının kimler olduğu araştırmalarla, belgelerle ortaya çıkıyor. Erzurum Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Yar. Doç. Dr. Selman Can Hoca, yaptığı çalışmalarla çarpıtılmış bu yanlışlıkları tek tek düzeltmiş. kaynak

2007 yılında Cemal Reşit Rey Konser ve Sergi Salonu’nda İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü tarafından Atlas Dergisi'nin katkılarıyla gerçekleştirilen "Balyan Ailesi'nin Mimarideki Rolü" isimli fotoğraf sergisine itirazı olan biri vardı. Atatürk Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Selman Can (o zaman yrd.Doç’di). Doç.Dr. Selman Can master tezini bu konuya ayırmış ve

Dolmabahçe, aynı zamanda eski Çırağan sarayının bilinenin aksine Nikağos, Serkis ve Agos Balyan kardeşler tarafından değil, son başmimar Seyyid Abdülhalim Efendi tarafından yapıldığını söylüyor.

Hocası Prof. Dr. Nurhan Atasoy'la birlikte Çırağan Sarayı üzerine çalışırken bu gerçeği öğrenen Can, Balyan kardeşlere atfedilen bir çok eserin de aslında son başmimara ait olduğunu yüksek sesle dillendiriyor. kaynak

Araştırmalarımız zamanı Selman Can’ın kendisiyle yapılan röportajların birinde Balyan ailesi gibi bazı ailelerin özellikle Ermeni milliyetçiliğinin yaygınlaşması ve Ermeni ulusal kimliğinin oluşması için kültür ve medeniyetlerine ilişkin yapılacak çalışmalara finans kaynağı oluşturmak amacıyla; pek çok alanda çalışmakta olduklarını söylediğini gördük. Can yaptığı çalışmalarda 19. yy başında görev yapmış mimarların listesini arşiv belgelerinden çıkarmaya çalışmış ve bugüne kadar zikredilen bir iki ismin aksine, çok önemli son dönem başmimarlarına ulaşmış, onların atama azillerinin birkaç defa gerçekleştirildiğini görmüş: ‘‘Bunlar arasındaki en önemli isim Mühendishane’de eğitim almış Seyyid Abdülhalîm Efendi’dir. 1797-1852 yılları arasında, yaklaşık 55 yıl Hassa Mimarlar Ocağı’na hizmet etmiştir. Hassa Mimarlar Ocağı’na sermimar olarak ilk ataması 1824’te yapılır. II. Mahmud döneminin en uzun süre görev yapan bürokratlarından birisidir ki; padişahın hiddetinden ve değişim sürecinden dolayı o dönemde bürokratlar çok uzun görev yapamazlar. 1827-28 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Balkanlardaki istihkâmları, İstanbul’da da Beyazıt Kulesi, Ortaköy Camii, Bahriye Mektebi, Eski Çırağan Sarayı, Dolmabahçe Sarayı’nın ilk tasarımı ve Hırka-i Şerif Camii gibi yapıların mimarıdır. İşin ilginci; bu kadar önemli bir mimarın hakkında ne vardı diye sorsanız yarım sayfalık bir bilgi vardı.

Biz Osmanlı arşivinden bir hayat hikâyesi çıkardık. İlk göreve atanışı, daha sonraki görevleri, yaptığı işler, inşaat kayıt defterleri, ailesine ilişkin bilgiler. Bir hayat hikâyesini çıkarırken şunu da gördük ki bu kadar önemli birinin eserleri neden bilinmemiş. Sebebi eserlerinin başka insanlara mâl edilmesi. İşin içine daha da girdiğimizde de bunun sadece bir bilgi eksikliği ve hatadan kaynaklanmadığını, bilinçli olarak bu işlerin gizlendiğini ve örtbas edildiğini de düşünmeye başladık. Can'ın 'Teorik yönü ağır, uygulamalarıyla günümüze kadar eserleri ulaşmış ama maalesef tanımadığımız bir mimar.” olarak nitelediği Abdülhalim Efendi, 1824 yılında mühendishanenin en kıdemli hocası iken 2. Mahmud tarafından başmimarlığa yükseltilmiş. 1825 yılından 1831'e kadar başmimar ünvanını taşıyan Abdülhalim Efendi, bir süre Gelibolu'da idari bir göreve gönderildikten sonra Osmanlı su nazırlığının başına getiriliyor. Su kemerleriyle ünlü Osmanlı'nın son döneminde bir çok önemli esere imza atıyor. Mimarlar Ocağı'nın kaldırılmasının ardından başmimarlığın yetkisi altındaki işler farklı müdürlükler şeklinde dağıtıldıktan sonra baş mimarlığa eşdeğer Ebniye Müdürlüğü'ne getirilen Abdülhalim Efendi, 1852 yılında, 54 yıllık mimarlık kariyerine sahip başmimar olarak emekliye sevk ediliyor. Abdülhalim Efendi 1855 yılında da vefat edip, Eyüp'te Taşlıfurun Dergahı'na defnediliyor. kaynak

Abdülhalim Efendi'yi önemli hale getiren elbette sadece bu ayrıntılar değil. Sanat tarihçisi Selman Can, hayatıyla ilgili yüzlerce belge buldukları son başmimarın bir çok eserinin 'kasıtlı ya da cahillikten' Balyanlar'a ya da farklı mimarlara affedildiğini ifade ediyor. Bu yapılar arasında Eski Çırağan Sarayı, Beyazıt Yangın Kulesi, İzmir Kışlası, Kütahya Mevlevihanesi, Ortaköy Camii, Hırka-ı Şerif Camii Rami Kışlası, Kasımpaşa Bahriye Mektebi hatta Dolmabahçe Sarayı da var. Osmanlı arşivlerindeki defterlerde tespit ettiği mühürlerin Seyyid Abdulhalim Efendi'ye ait olduğunu vurgulayan Can'a göre Abdülhalim Efendi'nin eserleri İstanbulla sınırlı değil. Balkanlarda ve Anadolu'da da bir çok eseri var.

Dolmabahçe ve Çırağan Sarayı gibi Balyanlara mal edilen bir kaç yapının gerçek mimarının Abdülhalim Efendi olduğunu öğrenen Selman Can, Ermeni kökenli Balyan ailesine mal edilen yapıları araştırmaya başlayınca Abdülhalim Efendi'nin diğer eserlerine de rastlamış.

Selman Can'ın dikkatini çektiği en çarpıcı noktalar ise şöyle:

Ortada basit bir isim karışıklığı yok. Türkiye'nin kültürel tarihini bilinçli bir sahiplenme var. Bunun sonucu, soykırım meselesinin sıkça dillendirildiği uluslararası arenada, kültürel mirasımız üzerinde hak iddia edilmesine kadar varabilir. Çünkü Ermeni soykırımını savunanlar “Bu coğrafya üzerinde bizim bugün sayısal olarak bir varlığımız yok ama kültürel olarak hala ordayız” diyor. 3. Selim döneminden itibaren de saraya yakınlık kurarak büyük çaplı projelerde görev alan Balyanların isimleri bugün Nusretiye Cami, Dolmabahçe Sarayı, Rami Kışlası, Beylerbeyi Sarayı, Ortaköy Cami, Hırka-i Şerif Camii, Çırağan Sarayı, Beyazıt Yangın Kulesi ve boğaziçinde bir çok kasrın mimarı olarak geçiyor. Yaptığımız çalışmalarda şunu tespit ettik.

Balyanlar bu yapılarda demin anlattığımız şekliyle mimar değil müteahhit, yapıların kalfası durumundalar O döneme ait belgelerde “şu yapıyı şu kadar parayla üzerime aldım müteahhidiyim” diye imzaları var. Ama yabancılara kendilerini mimar olarak tanıtıyorlar. Balyanların ismi o dönemde bir çok yolsuzluk olayına da karışmış. Örneğin fabrika yapmak üzere aldıkları Galatasaray adasını kendi miraslarına kaydetmişler. kaynak

Ayrıca, Doç.Dr.Selman Can Sarkis Balyan'in yaptığı inşaatlara ilişkin imzaladığı taahhüt senetlerinin onun müteahhitliğinin açık delilleri olduğunu söylüyor. Örneğin 1881 yılının Eylül ayında Malta karakoluna ait koğuşlarin imzası için hazırlanan keşif defterinde kendi imzasını taşıyan taahhüt senedi şöyledir:

"Ortaköy tarafında Malta Karakolhanesi ittisalinde müceddeden inşa olunacak koğuşlarin resmi sanisi mucebince beber arşın i satbisi lira yüz kuruş hesabıyla yüz yirmi(bin) kuruşa inşasına müteahhit bulunduğumu mubeyyin iş bu sened takdim kılındı. Fi 25 Şevval sene 97 ve fi 7 Eylül sene 97. Kulları (mühür Sermimari Devlet)’’

Keşif defteri içerisinde yer alan planların altında bulunan Mühendis Seyyit Mehmet Tevfik mührünun de aslında  yapının gerçek mimarının kim olduğunu göstermekte oldugunu söyleyen değerli araştırmacı ayrıca Sultan II Abdülhamit döneminde kendisiyle ilgili yolsuzluk iddialarını içeren bütün yazışmalarda inşa ettiği yapılarda müteahhit konumunda olduğunun açıkca belirtildiğine de dikkat çekmektedir. kaynak

İlginç bir sekilde öğreniyoruz ki, Balyan ailesinden Senekerim Balyan'a eseri olarak kayıtlara geçen Bayezit Kulesi, Kirkor Balyan'a ait olduğu söylenen Rami Kışlası, Garabet Balyan'a bağlanan eski Çırağan sarayı, Nikogas Balyan'a mal edilen Ortaköy ve Hırka-i Şerif Camileri Osmanlı Arşivlerindeki belgelere göre Osmanlı'nın son baş mimarı Seyyit Abdulhalim Efendi'nin eseriymiş. kaynak

Garo Paylan'ın iddia ettiklerinin tam tersine konuya vakıf olan bilim adamı Dolmabahçe sarayı'nin planlarını da o zaman 16 yaşında olan Nikogos Balyan' in cizemeyecegini, arşivlerin sarayın planlarını çizen kişi olarak dönemin son baş mimarı olan Seyyid Abdulhalim Efendi'yi işaret ettiğini belirtiyor. Osmanlı Devleti'nin mimarlık örgütü Hassa Mimarlar Ocağı kaldırıldıktan sonra etkin hale gelen Balyan ailesi sarayın önemli yapı işlerinin ihalesini almış ve bu gelenek üç kuşak boyunca devam etmiş. kaynak

Balyanlarla ilgili gerçekler gün yüzüne çıktığı için şimdi isterseniz gelelim, tarihi Sultanahmet Camiisinin ve daha bir çok önemli yapıların mimarı Mimar Sinan’a. Herşey öyle sayın Paylan’ın anlattığı gibi değil. Yaptığı eserlerle dünyayı kendine hayran bırakan Mimar Sinan'ın Müslüman bir köyde doğduğunu ve hem babasının hem de dedesinin Müslüman bir Türk olduğu defalarca tarihçilerce araştırılmış ve anlatılmıştır. Zaman zaman ortaya atılan “Mimar Sinan Ermeni ve devşirmeydi” iddialarının altında yatan asıl mesele Müslüman Türk halkın başarısı küçümsemek. Bu konuyu araştırmalarında ve yazılarında sürekli dile getiren tarihci yazar Mehmet Niyazi Özdemir Osmanlı Devleti'ndeki başarılarının aslında gayri müslim ve devşirmelere ait olduğu fikrinin yaygınlaşmasının Türk milletinde aşağılık kompleksi oluşturmak amacıyla yapıldığına dikkat çekerek  "Mimar Sinan Kayserilidir ve doğduğu köy Ermeni köyü değildir. Dedesinin isminin Yusuf Doğan, babasının Abdullah Mennan olduğu bilinmektedir" demişti.

Osmanlı döneminde devşirmelerin Semavi dine girmemiş olan Bulgar, Sırp ve Arnavutlara zımmilik hakkını vermek için devşirme yapıldığını belirten Özdemir şu bilgileri verdi: "Ermeni, Rum ve Yahudiler, İslamiyet öncesi semavi dine inandıkları için devşirme yapılmamışlardır. Ayrıca bir kaynağımızda, Mimar Sinan mimarbaşı iken Kıbrıs fethedilir. Kıbrıs'ta yaşayan insanların, Müslüman ahali ile tanışmaları, onların inanç, kültür ve yaşantılarını görüp tanıyabilmeleri için, Kayseri'den insanlar gönderilmiş. Kıbrıs'a gidenler arasında Sinan'ın amcasının oğlu da vardır. Sinan, amcasının oğlunun Kıbrıs'a gönderilmemesi için Sultan II. Selim'e bir mektup yazmış ancak olumsuz cevap almıştır. Buradan da anlıyoruz ki, amcasının oğlu da Müslümandır." kaynak

Tarihçi Ahmet Refik Altınay'ın yayınladığı bir mühimme hükmünde (dönemin bakanlar kurulu emri) Mimar Sinan'ın akrabalarının ismi yanlış okununca Mimar Sinan'ın Ermeni asıllı olduğu iddia edilmiştir. 1574 tarihli bu belgede Mimar Sinan, Kıbrıs'a sürgün edilen mimarbaşının doğduğu Ağırnas köyü ile akrabalarından Kiçi Bürüngüz Köyü'nden Sarı oğlu Döğenci ve Üskübî köyünden Üleysi ve Kudanşah'ın adaya gönderilmesinden vazgeçilmesini istemiştir. Üleysi benzersiz manasına gelen Moğolca bir kelime, diğer isimler ise Türkçe'dir. Rahmetli Nejat Göyünç 1985'te bu durumu açıkça ortaya koymuştur. Bu yüzden belgede geçen isimlerin Ermenice olduğu doğru değil. Ayrıca Ağırnas ve Mimar Sinan'ın akrabalarının yaşadığı köyler incelendiğinde buralarda yaşayan Hıristiyanların önemli bir kısmının öz Türkçe isimler taşıdığı anlaşılmakta.

İsmail Hakkı Konyalı, 1584 tarihli vergi nüfusu tahrir defterinde Ağırnas'ta yaşayanların Türkçe isimlerini şu şekilde tespit etmiştir: Evren, Pervane, Bahadır, Karagöz, Aydoğdu, Aslan, Yağmur, Kumru, Sefer, Hüsrev, Arslan, Kaplan, Hüdayahşi, Kılmaz, Uğurlu, Oğuzlu, Tatar, Paşabey, Timur, Kutlubey, Sarı, Hüdaverdi, Kalender, Bayram, Borhan, Kalanlı, Karaca, Sultanşah, Urumşah, Paşa, Şadi, Karayağdı, Çakır, Bayramlı, Şemsiye, Nurullah, Yürür, Asilbey, Kutluşah, Seylanşah, Keçi, Sarıaş, Atmaca, Kademşah, Tursun, Seferşah, Murad, Emirşah, Hızırşah, Kuru, Karakoç. kaynak

Peki, Mimar Sinan’ın Ermeni olduğunu kaynaklardan okuduğunu iddia eden Garo Paylan nasıl oluyor da, Kayseri’nin Ağırnas köyünün Ermeni olduğunu bilmiyor?! Kesin biliyordur da, işine gelmiyordur. Burdan da şu sonuçlar çıkıyor karşımıza:

-Garo Paylan bildiği halde gerçekleri çarpıtıyor

-Onun iddia ettiği gibi Balyanlar kesinlikle zikr ettiği binaları inşa etmemiştir ve bu iddialar yalandır,

-Balyanlar bu binaların yapımında sadece müteahhit olarak çalışmışlardır,

- Mimar Sinan’ın Ermeni olması tamamen asılsızdır ve bilgilerle sabittir.