Bugünkü İran İslam Cumhuriyeti'nin temellerini atan Devrim'in lideri Ruhullah (Ayetullah) Humeyni'nin, Şah devrilmeden önce ABD yönetimi ile gizli müzakerelere girdiği ortaya çıktı.
BBC'den Kambiz Fattahi'nin haberine göre, Humeyni, 27 Ocak 1979 tarihinde Carter yönetimine bir mesaj gönderdi ve anlaşma önerdi: "İranlı askeri liderler sizi dinler, İran halkı ise beni."
İddiaya göre, Humeyni, Carter'a ordu üzerindeki etkisini kullanarak kendisinin iktidarı ele geçirmesine yardım etmesini öneriyordu. Bunun karşılığında Humeyni, İran'ı sakinleştirecek, istikrarı yeniden sağlayacak ve İran'daki Amerikan çıkarlarını ve vatandaşlarını koruyacaktı.
Faktyoxla Lab. bu iddialarla ilgili Rus basınında yer alan makaleyi çevirdi:
1 Şubat 1979 tarihinde, sabah saatlerinde Air France şirketinin Paris'ten uçan aktarmalı uçağı Tahran havaalanına indi. 120 gazeteci, sert ve suratsız ihtiyar adama eşlik etti. İhtiyar adamın ismi Ruhullah Humeyni'ydi.
Yaklaşık 15 yıllık sürgünden sonra evine dönüyordu. 1964'te, önde gelen bir ilahiyatçı ve rejimin baş eleştirmeni olarak ayaklanma çağrısında bulunduğu için İran'dan sınır dışı edilmişti. Birkaç gün içinde, o zamanki hükümet düşecek ve Humeyni yakında İran'ı bir İslam Cumhuriyeti'ne - kendi yönettiği şeriat temelli bir ülkeye, kendisiniyse dini lider ve hoşnutsuzluğa tahammülü olmayan "Büyük Ayetullah"a dönüştürecekti.
Devletin başına geçen Humeyni İran İslam Cumhuriyeti'nin ana düşmanı olarak Amerika Birleşik Devletleri'ni ilan ediyor, Ayetullah onu "büyük Şeytan" diyor. Çevresinin ve hatta kendisinin bu karanlık güçle, kendileri için faydalı olduğunda temas kurmaktan çekinmediği konusunda sessiz kaldı.
Gizliliği kaldırılan Amerikan arşivlerinden BBC'ye sızdırılan belgelerde Humeyni'nin mesajının Fransa'da saklanırken Beyaz Saray'a gönderildiğini açık ve net gösteriyor.
Paris yakınlarındaki Nofle-le-Chateau kasabası. Bugünlerde sakin bir kasaba. 70'lerin sonlarında Humeyni'nin burada iki evi vardı - birinde devrimin ofisi ve karargahı bulunuyor, diğerindeyse Ayetullah yaşıyor ve misafirlerini ağırlıyordu. Tahran'a dönmeden sadece birkaç gün önce, Princeton Üniversitesi'nde uluslararası hukuk alanında emekli olan Amerikalı bir profesör ve Euro-Mediterranean Human Rights Monitor'un Mütevelli Heyeti Başkanı Richard Anderson Falk ile buluşuyor. O günlere tanık olan her kes bu görüşmeyi hala ayrıntılı olarak hatırlıyor.
Humeyni ile bir kez konuştuktan sonra, adeta insanlar büyüleniyordu, hiç kimse ona zalim bir fanatik demeye cüret etmiyordu. Ülkesinin refahını isteyen ilerici bir düşünür olarak görülüyordu. Ve en önemlisi zorba birisi asla değildi.
Richard Falk o günler şöyle anımsıyor: “Humeyni siyasetten uzaklaşmayı ve kendi deyimiyle dini bir hayata dönmeyi planladığını söyledi. Tahran'da kalmaya niyeti yoktu. Kendisini siyasi bir lider olarak değil, manevi bir akıl hocası olarak görüyordu. Planlarını neden değiştirdiğini tam olarak bilmiyoruz."
Humeyni büyük ihtimalle skandal yapıyordu. Program kitabı "İslam Devleti" (DAEŞ’in adıyla asla karıştırmamalı – editörün notu) doğrudan İran'daki gücün din adamlarının eline geçmesi gerektiğini söylüyordu. ABD Başkanı Carter'in yönetiminden yaklaşık olarak aynı zamanda aldığı bir mektup, Ayetullah'ın yakın çevresinin Amerikalıları böyle bir modeli kabul etmeye ikna ettiğini ve onay aldığını doğruluyor.
İran o dönemde Şah Pehlevi tarafından yönetiliyordu. İktidarlar Batı standartlarıyla bariz bir uyum içindeydi, ülkede en şiddetli baskılar boy gösteriyordu. Memnun olmayanların mitingleri zorla dağıtılıyor, fakat halk yeniden toplanıyordu.
Stanford Üniversitesi'nde profesör olan Abbas Milani: “Belgeler, Amerikalıların Şah'ın iktidarda kalamayacağını anladıklarında bir alternatif aramaya başladıklarını gösteriyor. Ve onu buldular. Bu kişi Ayetullah Humeyni'ydi. Sonra İran ordusuna Humeyni ile birlikte hareket etmeleri için güçlü bir baskı uygulamaya başladılar."
Son güçlü müttefikini kaybeden Pehlevi, kişisel uçağına binerek İran'ı terk ediyor. Çiftlikte saklanan Başbakansa, önce Humeyni'nin geri dönmesini engellemek için havaalanlarının kapatılması emrini veriyor. Yanıt olarak yüzbinlerce insan sokaklara iniyor. Yetkililer havaalanlarını Ayetullah için açmak zorunda kalıyor.
Humeyni'nin dönüşüne izin veren o zamanki İran hükümeti, imamı büyük bir tehdit oluşturmaması adına ülkenin dini merkezi olan Kum şehrine göndermenin hala mümkün olacağına inanıyordu. Ancak bu bir yanılgıdan başka bir şey değildi. Zira, uçaktan zar zor inen Humeyni, mevcut başbakanı tutuklamakla tehdit ettiği 20 dakikalık bir konuşma yapar.
İktidarı alabilecek bir ordu sessizlik içinde beklemedeydi. İran komutasındaki Amerikalı General Heizer, Washington'un darbeyi onaylamayacağını açıklayarak "algı operasyonu yaptı". Küçük rütbelerin gücünü ve desteğini hisseden Humeyni, yakında Şah'a yakın ordunun generallerini acımasızca temizlemeye başlayacaktı. Carter aldatıldı: ABD, Batı'ya sadık komutanlara dokunulmaması şartıyla imamın iadesini kabul etti. Ama Ayetullah herkesi kandırmayı başardı.
Carter, Humeyni'yi çok az siyasi bilgi ve birikime sahip dini bir lider olarak görüyordu. İşte Amerikalıların basiretsizliği, Perslerin efsanevi müzakere becerilerini gözden kaçırmalarının açık kanıtıydı.
Humeyni'nin Washington ile temaslarına ilişkin sansasyonel verilerin yayınlanması şuanki Tahran iktidarını küplere bindirdi. Onlar hiç durmadan belgelerin uydurma olduğunu söylüyorlar.
NTV muhabiri İvan Trushkin'in haberine göre, manevi bir lider olarak kabul edilen Humeyni’nin "büyük Şeytan"a kur yaptığı kabullenirse, ülkede onun azılı takipçilerine asla güven kalmayacak.